3

5.4K 566 369
                                    

Yorgunluk bedenimi ele geçirirken gece de tüm ihtişamıyla etrafımı sarmıştı. Boynum ağrıyordu, direksiyonu tutan parmaklarım da uyuşmuştu.

Ve Park Jimin tüm bu halimi oturup izlemişti. İşler bitmeden gitmeme izin vermemesi bir yana gözlerini üzerimden dahi ayırmamıştı. Piçlik yapmaktan zevk alan pezevengin önünde gideniydi ve beni de parmağında oynatıp duruyordu. Bu daha işleri ele almadan önce olan bir durumdu. Şimdi işleri ele almış, beni hayattan iyice bezdirmeye ant içmişti.

Sinirle nefesimi dışarı üfleyip arabanın ön camından hemen karşımda duran binaya bakmıştım. İş yerinde Park pezevenk Jimin yetmezmiş gibi evde de beni Seul Mi bekliyordu. İkisi kardeş falan olmalıydı, beni hayattan itinayla bezdiriyorlardı.

Hatta gecenin o soğuk sessizliğini bölüp duran o telefon melodim de bunun kanıtıydı. Seul Mi dakika başı beni aramıştı. Ben de açıp bir iki kez onun dırdırını çekmiştim. Şimdi de canıma susamış gibi aramalarını cevapsız bırakıyordum.

Nefes alamıyormuş gibi hissettiğimde elimle kravatımı gevşetip yan koltukta duran ve hala çalmaya devam eden telefonumu elime alıp arabamdan indim.

Gözüm direkt beşinci katta ki ışığı yanan daireyi bulmuştu. Seul Mi camdaydı ve öfkeli bakışlarının hedefi bendim. Telefonu kulağından indirdiğini fark ettiğimde elimdeki telefon susmuştu.

Sertçe yutkundum.

Bakışlarımı üzerinden çekip arabamı kilitledim. Daha sonra ağır adımlarla binaya yöneldim.

Eve girmek istemiyordum. Gerçekten beni bunaltıyordu. Şu sıralar bu daha çok artmıştı, eskiden böyle değildi. Bu yüzden bu şüpheci ve bunaltıcı tavırları karşısında sessiz kalamıyordum. Daha sonra da evde büyük gürültüler çıkıyordu.

Yine de başka çarem yoktu. Çoktan asansöre binip dairemin önüne gelmiştim. Kapı zaten beni bekleyen Seul Mi tarafından açılmıştı. Üzerinde mini bir şort ve ince askılı beyaz bir tişört vardı. İçine giydiği siyah sütyen kendisini oldukça belli ediyordu.

Saçları ise her zaman ki gibi dağınık bir topuzdu. Güzel biriydi. Hatta fazlasıyla güzeldi. Fakat son zamanlar da değişen karakteri beni sinir ediyordu.

Onu süzme işlemime eve girdiğimde son verdiğimde kapı sert bir şekilde kapanmıştı. Beklediğim olaylar başlıyordu yine.

"Özellikle yapıyorsun değil mi?" Diye sordu sakin ama korkutucu bir ses tonuyla. "Ne zaman ailem yemeğe gelse eve geç geliyorsun."

"Eğer gelecekleri günü bir kaç gün önceden haber vermeyi akıl edebilirsen, ben de erken çıkmaya çalışabilirim."

Derin bir şekilde nefesini üfledi ve konuşmaya ses tonunu bir tık daha yükselterek devam etti. "Her zaman erken gelirsin."

"Bir öncekinde toplantı olduğu zamana denk getirdin yemeği." Diye mırıldandım. Adımlarım yatak odasına doğru gitmeye başlamıştı. Bir an önce üstümü değiştirip uyumak istiyordum. "Bugün de toplantıya denk geldi."

"Ama hiç bu kadar geç gelmemiştin." Sesi sonlara doğru çatallaştığında yutkundum. Pekâla, beni şu sıralar fazlasıyla sinirlendirse de o benim eşimdi. Yıllarımı paylaştığım kişiydi ve onu hala seven bir tarafım vardı. Belki de sadece alışkanlığım olmuştu, bilemiyordum. Üstelik bugün garip bir şekilde sinirlenmekten çok üzülmüşe benziyordu. "Toplantıların bu saatlere kadar sürmeyeceğini bilemeyecek kadar salak değilim."

Yatak odasına girdiğimde ardımdan girip kapıyı kapattı. Ben de o süre zarfında üzerimde ki siyah kumaş ceketi çıkarmıştım. "Şirket el değiştirdi. Yerine oğlu geçti ve canımıza okumaya başladı, gelir gelmez."

aporia あ vminWhere stories live. Discover now