10

2.9K 356 181
                                    

Öyle değişik bir ifade vardı ki yüzünde. Cezalandırmak kelimesi bile zihninizde farklı bir şekilde canlanıyordu.

Ve bu kirli ithamların karşısında suratımı buruşturmadan edememiştim açıkçası. Evime gelmiş olması, eşimle ve çocuğumla tanışmış olması bir şeylerden vazgeçirmeye yetmemiş miydi?

Ne diye böyle arsızlık peşindeymiş gibi davranıyordu? Üstelik Jungkook gittikten ve bana beni cezalandıracaģını söyledikten sonra odasına gelmiştik.

Ve açık konuşmak gerekirse beni baştan aşağı süzüp duruyordu. Gözleriyle tacize uğramış gibi hissediyordum.

"Özür dilerim." Mırıldandım. Her ne kadar söylediklerim için pişman olmasam bile işimi kaybetmek istemiyordum. "Bu şekilde konuşmamamız gerekirdi."

"Özür dilemen seni cezalandırmayacağım anlamına gelmez Kim Taehyung." Bir saygî ifadeleri kullanarak konuşuyordu, bir samimi. Açıkçası ona anlam veremiyordum.

"Cezadan kastınız ne?" Sordum. Cevabından korksam bile sordum. Ve onun gözlerinde yatan o arsızlıklar her geçen saniye beni bu soruyu sorduğum için pişman ediyordu. Fakat yapacak bir şey yoktu artık. İş işten geçmişti.

Diliyle dudaklarını turladığı o zaman diliminde oturmuş olduğu sandalyesinden kalkarak odada ki sessizliği bozan adımlar atmaya başlamıştı.

Yüzünde kibirli bir ifade vardı ve ellerinin birini saçlarının arasından geçirdiğinde sanki her şey onun elindeymiş gibi bir davranış sergiliyordu. Gerçi çoğu şey de onun elindeydi.

"İş seyahati için Japonya'ya gideceğim." Beni geçiştirmek istercesine hızlıca konuşmuştu. Ya da bu kısımlar pek önemli değildi onun için. "Yeni bir proje üzerinde çalışıldığını biliyorsundur. Gerçi yeni projede senin ismin geçmiyor ama olsun. Artık sunum işi sende."

"İyi de kendiniz az önce söylediniz. Yeni projede ben görev almıyorum."

Kaşlarını çattığı o sıra üzerime doğru yürümüş, bedenlerimiz neredeyse birbirlerine değmek üzereyken durmuştu. Eh, onu belki de lavaboda karşılaştığımızdan sonra ikinci kez yakından süzüyor olmalıydım. Ve inanın bana aşırı çekici ve yakışıklı bir insandı. Açık kahve saçları ve küçük çekik gözleri onu sevimli gösteriyordu fakat dolgun dudakları ve biçimli kaşları bu sevimliliği bazı anlarda seksiliğe çeviriyor gibiydi.

Park Jimin fiziksel yönden neredeyse kusursuz bir görünüme sahipti. Ama bilirsiniz, karakter güzelliği denen bir şey vardı ve Park Jimin denen pezevenk buna sahip değildi.

Ya da biz birbirimize fazlaca sataştığımız için bunun farkına varamıyorduk. Yaklaşık iki yıldır tanıyorduk birbirimizi. Birbirimizden hoşlanmasak bile yine de bir alışkanlık oluşmuş gibiydi.

Bilmiyordum, şuan sadece Park Jimin'in dibimde durması ve biçimli kaşlarını çatarak beni derinlemesine izlemesinde takılı kalmıştım.

"Amacın beni daha fazla sinirlendirmekse-" diye söylendi. Açıkçası gerçekten sinirlenmişti. Bu ses tonuna öyle bir yansımıştı ki, neredeyse çok çok nadir rastladığım bu ses tonu şuan bana ithafen ortaya sunulmuştu. "-durma devam et."

Yutkundum.

Fakat gram sesimi çıkarmadım. Zaten kendisi konuştuğundan dolayı nefesi sürekli halde dudaklarıma çarpmış ve garip bir şekilde dikkatimi dağıtmıştı. Üstelik onu gerçekten iliklerine kadar sinirlendirmiştim.

"Devam etsene!" Diye bağırmıştı ani bir şekilde. Az önce kibirli ve arsız olan kendisiydi, şimdi neden birden değişmişti?

Muhtemelen zaten sinirliydi ve bunu ört bas edebilmek için alaylı ifadelerinin yardımına sığınmıştı. Aniden sinirlenmesini başka türlü açıklayamıyordum çünkü.

aporia あ vminWhere stories live. Discover now