0.3

7.7K 525 131
                                    

09.08.2022
(15:02)

Telefonumdaki haritadan konumu takip ederken, bir yandan da halime gülüyordum. Dün, sevgilimden ayrılmama neden olan falcıya, bugün falıma baktırmak için gidiyordum.

Esasında, onu dövmek için gitmem gerekmez miydi?

Yani bir yanım istemiyor diyemem ama bir yanım da söylediklerinden dolayı ona hak veriyordu. Sonuçta boktan bir fala inanıp beni terk eden kişi sevgilimdi. Adam milletin parasını cukkalamak için kuru sıkıyordu, tutması nasıl onun suçu olabilirdi ki?

Kafenin kapısına geldiğimde, etrafa bakındım. Otantik bir yerdi. Taş örme duvar dizaynı ve sarı loş ışıklarıyla bu güneşli öğle vaktinde bile basık bir hava veriyordu. Koyu renk ahşap masalar, imitasyon resimler ve süs eşyalarıyla aslında fena da bir mekan değildi.

Kapıdan geçtiğimde, bir kız ağlayarak yanımdan geçip gitti. Hemen arkasından iki kız daha koşuşturunca, hızlıca kenara çekildim ve arkalarından bakakaldım.

Ne oluyordu yahu?

"Hoş geldiniz," diyen ince bir ses duyduğumda kapıya bakmayı bırakıp sesin sahibine döndüm. Sevimli bir kız üstündeki koyu yeşil garson önlüğüyle, bana sevecen bir ifadeyle gülümsüyordu.

"Sigara kullanıyorsanız sizi arka bahçeye alabilirim," derken, eliyle kafenin iç tarafında kalan ikinci bir kapıyı işaret etmişti.

Kapıya kısa bir bakış attıktan sonra garson kıza dönerek, "Yok, kullanmıyorum ama şey, ben bir falcıya gelmiştim de..." dediğimde, garson kızın gösterdiği kapı tarafından bir ses geldi.

Oraya döndüğümde, kapıya yaslanmış ince uzun genç bir adam vardı.

"Dün gece mesaj atan sen miydin?"

Ona daha da dikkatle baktığımda, nutkumun kesildiğini hissettim. Böyle erkekler cidden var mıydı? Siyah dalgalı saçları, ölü bebekleri andıran beyaz teni, koyu renk gözleriyle adeta vampir filmlerinden fırlamış gibi duruyordu. Dudakları soluk pembe olmak yerine, kırmızı tonlarında olsaydı kesinlikle vampir deyip, arkama bakmadan kaçabilirdim.

"Hıı," derken, kelime dağarcığım sıfırlanmıştı sanki.

Adam, "Böyle geçin lütfen," dediğinde, garson kıza hızlı bir bakış atıp, "Teşekkürler," diye fısıldadım ve Falcı'nın peşine takıldım. Hızlı adımlarla ona yetiştiğimde, "Az önceki kızı da sen mi ağlattın?" diye sordum. Yeniden normale dönerken.

"Sevgilisi onu aldatıyormuş," dediğinde, "Nereden biliyorsun?" diye sordum.

"Kartlar yalan söylemez."

"Dün ve bugünün falı değişmediyse, benim sevdiğimi fena kafalamışsındır üstüne ilişkime de tüy dikmişsindir," dediğimde, üstünde bir sürü kartların dizili olduğu bir masaya yerleşti ve oturmam için karşısındaki koltuğu gösterdi.

Kendimi karşısındaki koltuğa attığımda, adamı yakından süzme fırsatını elde ettim. Resmen, Serpil'in öve öve bitiremediği estetikli Kore erkeklerine benziyordu. Hem güzel hem de yakışıklıydı.

Gözlüklerimi düzelterek saçlarımı geriye attım ve ellerimi birbirine kenetleyerek ona baktım. "Ee, kahve mi içiyorum?" diye sordum.

Hafifçe güldüğünde, resmen etrafta melodik bir tını yankılandı. Kesinlikle normal değildi. Acaba ortamın akustiğini mi ayarlıyorlardı? Bu adama spiritüel bir hava katmak için.

"Elini de tutabilirim," dediğinde, ona bön bön baktım. "Şaka bir yana, tarotta daha iyiyim ama hangi falı istersen ona bakabilirim."

En uyduruk bulduğum avuç içi falına karar verdim ve avucumu görebileceği şekilde elimi uzattım. "Bak bakalım hayat çizgimden nasıl bir anlam çıkartacaksın?" dediğimde, hafifçe gülerek elimi tuttu.

Adamın elleri bile güzeldi. İnce uzun parmakları, yüzüklerle süslenmişti. Soluk teni, benim açık olduğunu sandığım tenimin yanında bile adeta kağıt gibi kalıyordu. Tam bir porselen rengiydi.

İnce uzun parmakları elimi sardığı anda elektrik çarpmış gibi irkilerek elini hızla geri çekmesiyle kaşlarımı çatarak ona baktım. "Ne oldu?"

"Hiç..." derken, yüzündeki afallamış ifadeyi saklamak istercesine gülümsedi ve elimi tuttu. Baş parmağı avucumun içinde kayıp giderken ergenlikten kalma bir yara izinin üstünde durdu.

"Bu nasıl oldu?" diye sordu.

"Ergenlik macerası, neden? Hayat çizgimin üstünde olduğundan falın önünü mü kesmiş?"

"Alaycı olma," derken, gözlerini kaldırıp bana baktı. Çok koyu kahveydi, siyah gibi. "Birilerini sinirlendirebilirsin."

"Fal baktırıyorum, nasıl alaycı olmam?"

Bana gözlerini devirdikten sonra avucuma dikkatle baktı. Acaba hazine mi saklıydı? Bu ne dikkatti böyle?

"Bu izin, derin anlamları olmuş. Küçük ama etkili bir düşünceyle hayata bakışını değiştirmiş."

"Hmm?" Resmen kuru sıkıydı.

"Uydurma mitlerin aksine hayat çizginden hayat süreni çıkartamayız, kaderin işi belli olmaz ama... Tercihlerinin bu çizgiyi kısaltıp kısaltmayacağını okuyabilirim. Bir gün, bütün hayatını değiştirecek bir tercih yapacaksın ve gerçekten mutlu olacaksın."

"Ne zaman? Üç vakte kadar mı?" Sırıtarak yüzüne bakıyordum.

Elimi tutan parmakları sıkılaşırken, bir şeyden tik almış gibi başını hafifçe yana eğdi ve bana baktı. "Belki de değişim çoktan başlamıştır," dedi.

Midem, tuhaf bir hisle kasılırken ona dik dik baktım.

"Sarışının senden ayrıldığı iyi olmuş, şimdi daha iyi görüyorum. Fırsatları neden kaçırdığını daha iyi anlıyorum."

"Bana fal bakarken neden sevgilime döndün?" diye sordum.

"Her şeyin en iyisini istemek açgözlülüktür ve sarışın açgözlünün tekiydi. Senin kısmetini de yiyordu şimdi hayatından çıktığı için, yolun açık görünüyor. Özgürsün, kendini keşfedebilirsin."

İç çekerek dudaklarımı büktüm ve elimi elinden çektim. Ancak elimi sıkı sıkıya saran parmakları daha da sıkılaştığından, elimi ondan kurtaramadım.

"Neyden korkuyorsun? Ya da neyin yeniden karşına çıkmasını istemiyorsun?" diye sordu son derece ciddi bir tavırla. Gözlerindeki o karanlık bakış, içimde bir yerlere dokunurken, içime kaçan sesimle, "Ne?" diyebildim anca.

"Etrafında tuhaf bir enerji var, kötü bir şey yaklaşıyor, dikkatli olman lazım."

"Ulan, inli misin cinli misin? Manyak, bıraksana beni!" Sesimi yükseltmemle birlikte elimi bıraktığında, hızla kendime çektim ve "Herkesi böyle mi kandırıyorsun sen?" diye sordum. Göğsüme koyduğum elime, diğer elimle adeta sarılmıştım.

Bana bakarken, gözleri kıpır kıpırdı sanki. Artık gülümsemiyordu da, gerilmiştim. Ne enerjisinden bahsediyordu?

Buradan kalkınca cinci hocaya falan mı gitsem?

Of cinci hocalar da üfüreyim derken götürüyor milleti... Memleketin falcısı ayrı cincisi ayrı dert, vay arkadaş.

"O başvurduğun iş olmayacak, olsa bile sıkılıp bırakacaksın. Uzun soluklu değil, haberin olsun."

"Sen benim iş başvurumu nereden biliyorsun?"

"Fısıldıyorlar," dediğinde, ağzım hayretle açıldı.

"Dalga geçiyorsun ya!" diyerek ayağa kalktım ve ona son kez baktıktan sonra, "Buraya kadar boşuna gelmişim," diyerek kapıya yöneldim.

Tam bir saçmalıktı.

Ehehe
Adamı falcı yerine medyum yapmama 👌🏻şu kadar kaldı. Gerçi, arada fark var mı hiçbir bilgim yok😂

Falcı | #textingWhere stories live. Discover now