6.1

1.7K 190 94
                                    

01.09.2022
(22:24)

Kıvanç'la yan yana sokak boyunca yürürken, ikimiz de sessizdik. Bugün kendimi çok yormayacağıma söz vermiş de olsam sevdiğim şeyleri yaparken dozu kaçırabiliyordum. Yaramdan yayılan acı hissi biraz rahatsız ediciydi ama beni sessizleştiren şey vücudumdaki ağrılar değildi.

Kıvanç da sessizdi.

Dojodan çıktığımızdan bu yana kendi kafasının içindeydi ve beni dışarıda tutuyordu.

İlk defa Sinem'in bu duruma neden sinirlendiğini anladım. Dışarda bırakılma hissi tuhaf ve rahatsız ediciydi. İnsana kendini yalnız hissettiriyordu.

Ama diğer yandan, Sinem'in anlamadığı ve şu anda benim anladığım bir şey daha vardı.

Bazen insanı, kafasının içinde yalnız bırakmak gerekiyordu. Kendisiyle yüzleşmesi için, düşüncelerini bir düzene koyabilmesi için ya da konuşabilmesi için... Bazen insanın konuşmak için de önce zihninin içinde bir yolculuğa çıkılması gerekiyordu.

"Dağhan?"

"Efendim?" diyerek, Kıvanç'a döndüm yeniden. Bana gülümsediğini fark ettiğimde, yüzüme dağılan gülümsemeyle ona bakmayı sürdürdüm.

Beni mutlu ediyordu. Gülümseyişiyle, gülümsememi sağlıyordu. Hem de hiçbir sahtelik kırıntısı barındırmadan, içten bir şekilde...

"Neden bu kadar sessizsin?" diye sordu.

"Sen de sessizdin?" dediğimde, kaşlarını kaldırdı ve "Çünkü sessizleştin... Bir şeyler düşündüğün için seni rahatsız etmek istemedim," dedi.

"İkimiz de birbirimiz hakkında, aynı şeyi düşünmüşüz sanırım..." dedim ve hafifçe gülerek yürümeye devam ettim. "...şu dojoya dalan çocuk hakkında düşünüyordum sonra sana döndüm ve senin de düşünceli olduğunu fark edince, konuşmadım. Konuşmak istediğinde konuşursun diye."

"Teoman'ın, çocuğu gerçekten kursa alacağını düşünmemiştim," dedi Kıvanç. "Odada konuşup, yaralarıyla ilgilendikten sonra kovar ya da polis çağırır diye beklemiştim..."

"Ben alacağını biliyordum," dedim. "Abidin abi eskiden barlarda güvenlik olarak çalışırdı, Teoman'ın tek bakışıyla o çocuğu rahatlıkla kapı dışarı edebilirdi ama Teoman öne çıktı ve sonra onu arka odaya götürdü. O odaya giren genelde aikidoka olarak çıkar."

"Uzun zamandır birlikte olmanızın tecrübesi mi bu söylediklerin?" diye sorduğunda, hâlâ gülümsüyordum. Bir tecrübe olduğunu söyleyebilirdim elbette.

Hafifçe omuz silktim ve "Kazadan sonra bir yıl kadar fizik tedavi gördüm. Daha önce de söylemiştim, doktorum yapabileceğim sporlar arasında aikido olduğunu söylediğinde hemen araştırmalara koyuldum ve o sırada Teoman'ın dojosuna denk geldim, ama... O zamanlar nasıl desem?" diyerek Kıvanç'a baktım. "...fiziksel olarak toparlanmıştım ama kafa olarak iyi değildim. Kick boks yapamazdım, vücudum onu kaldırmazdı ve benim acilen stres atmam gerekiyordu. Ben de dojoya girdim ve Teoman'ı darlamaya başladım, ama adamı bıktırdım yani sorularımla... En sonunda, saldır bana nasıl istersen öyle saldır, dedi. Ben de saldırdım, refleks olarak çenesine yumruk atmaya çalıştım, bu günkü çocuğun yaptığı gibi... O da beni blokladı ve sankyo baskısıyla beni baya zıplattı. Bütün sorularının özeti bu, biz bunu yapıyoruz, dedi."

Dudaklarıma keyifli bir gülümseme yerleştiğinde, "O anda aikidodan büyülendim... Sonra bu gün fark ettim ki, Teoman da aklı karışık çocukları seviyormuş," dedim. "Herhalde kafamıza vura vura aklımızı yerine getirmekten zevk alıyor. Ya da insan tamirciliği yapıyor, bozuk olanları düzeltiyor."

Falcı | #textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin