7.0

1.3K 146 43
                                    

07.09.2022
(07:55)

Gözlerimi kırpıştırarak araladığımda, Kıvanç'ın başı omuzumdaydı ve sıcak nefesleri göğsüme çarpıyordu.

Dün gece bana verdiği tişört kirlendiği için, tişörtsüz uyumuştum ve şimdi tenime çarpan nefesi huzur vericiydi.

İstemsizce geceyi düşündüm. Tenim ürperirken, kendime hayret ettim. Kıvanç'ın kolları arasında yedi, sekiz yıldır biriken gözyaşlarımı akıtmıştım ve şimdi ne hissedeceğimi bilmiyordum.

Her şey canımı sıkıyordu, yüreğimi bırakmayan kalp kırıklıklarım vardı ve bir yanım da huzur arıyordu.

Gülümseyerek dudaklarımı Kıvanç'ın başına bastırdım ve yavaşça, kollarının arasından sıyrılarak yataktan kalktım.

Kıvanç benimle uyuduğu zamanlarda çok derin uyuyordu. Normal zamanlarda tüy gibi hafif uykusu olduğunu biliyordum çünkü ona mesaj attığım onlarca gece tek mesajıma uyanıyordu.

Onda kaldığım ilk gece de sesimi duymuş ve yanıma gelmişti.

O günü anımsayınca, dün gece gördüğüm rüyanın sonunu o gece de gördüğümü hatırladım. Gözümü yakan farları... Annemi... Yüzündeki gergin ifadeyi... Bana emniyet kemerimi takmamı söyleyişini... Hayatta kalmamın sebebi, taktığım emniyet kemeriydi.

Savrulan arabada en az darbeyi ben almıştım çünkü emniyet kemeri beni korumuştu. Belki de her şeye rağmen, annem benim hayatta kalmamı istemişti?

Peki, nasıl böyle bir sonumuz olmuştu?

Karnıma saplanan ağrıyla suratımı buruşturdum ve Kıvanç'ın dolabını açtım. Bana uygun çok fazla kıyafeti yoktu, neredeyse bütün kıyafetleri onun bedenine uygundu.

Dün gece kışlıklarını çıkarmış, bana uyacağını düşündüğü iki üç sweatshirtü dolabına yerleştirmişti. Onun dışında şu anda giyebileceğim pek bir şeyi yoktu.

Bordo renkli sweati üstüme geçirdikten sonra Kıvanç'ın basketbol şortlarından birini giydim ve odasından çıktım. Dış kapıya ulaştığımda, vestiyerden anahtarını aldım. Telefonum yoktu, çünkü dün evdeyken kapıya fırlatıp paramparça etmiştim.

Mitomani'nin ne olduğunu öğrenmek epey tepemin tasını attırmıştı.

Apartmandan çıktığımda Kadıköy sokakları sakindi. Etrafta işlerine yetişmeye çalışan insanlar vardı. Kıvanç'ın çalıştığı kafe açılmaya başlamıştı ve Selcan kapıdaydı.

Beni gördüğünde gülümsedi ve "Günaydın," dedi. "Epeydir ortalıkta gözükmüyordunuz."

"Bende kalıyorduk, şu malum olaydan sonra Kıvanç'ı biraz buralardan uzak tutmak istedim..."

Selcan gülümseyerek, "Sen nasıl oldun?" diye sordu. "Hâlâ inanamıyorum... Adam seni bıçakladı ama polis bile gelmedi buraya!"

"Adalet, adaleti manipüle etmeye çalışan insanların eline kaldığı için... Bazen, bazı suçlar cezasız kalır, bazı suçlular da hiç cezasını çekmezler," dedim, güçlükle yutkunarak.

"Peşini bırakmamalıyız," dedi Selcan. "Daha kötü olabilirdi, Dağhan. Bunun peşini bırakamayız."

"Haklısın," dedim. "Gerçekten, peşini bırakmamalıyım. Yarın şikayetçi olacağım, zaten hastanede saldırıya uğradığım için yaralandığımı söylemiştim. Adli kayıt başlattılar ancak saldırgandan bahsetmediğim için yarım kaldı... Gidip o şerefsizin adını vereceğim."

"O gecenin kamera kayıtlarını aldım, bilgisayarıma kopyaladım," dedi Selcan. "Lazım olduğu anda veririm."

Hafifçe gülümseyerek, "Teşekkür ederim," dedim.

Falcı | #textingWhere stories live. Discover now