4.5

2.4K 270 39
                                    

25.08.2022
(20:01)

Elimde tuttuğum sukulenti Kıvanç'a uzatırken, "Yılbaşı ağacını atmadım ama ona bir arkadaş getirdim, iyi anlaşacaklarını düşünüyorum çünkü bu ufaklık sevgisini paylaşmak konusunda çok cömert," dediğimde, Kıvanç şaşkınlıkla bir bana bir de elimdeki sukulente baktı.

"Dağhan..." derken, gözlerini kırpıştırarak bana odaklandı. "...teşekkür ederim, ama ne yapıyorsun böyle?" diye sordu.

Bir an fazla olduğumu düşündüm. Evinin düzenini bozmuştum belki de? Bazı insanlar için dağınıklık kendilerine özgü bir düzenlilik değil miydi zaten?

Derin bir nefes alarak, "Bilmiyorum," diye fısıldadım. "Normalde yapmayacağım şeyler bunlar, tabii çiçek almak hariç..."

Kıvanç bana gülümseyerek bakarken, "Seni gerçekten büyülemiş olmalıyım. Şu haline bir bak," dedi.

Ona kötü kötü baktım.

"Falcı değil, büyücüsün sen. Hogwarts güzel miydi bari?"

"Sen yoktun, nasıl güzel olabilirdi?" dediğinde, hafifçe güldüm.

"Eh, kapıda kalmayınız, buyurunuz sizi tertemiz ettiğiniz evime alayım Dağhan Bey. Bir an yanlış eve geldiğimi sandım, biliyor musun?" dediğinde yanından geçip salona doğru ilerledim.

Aslında çok bir şey yapmamıştım sadece darmadağınık duran şeyleri düzeltmiştim. Hiçbir eşyasının yerini değiştirmemiştim. Çöpleri atmıştım ve etrafı biraz deterjana boğmuştum. Aniden saplanan düzen anksiyetesiyle ancak bu şekilde savaşabilmiştim.

"Sizin evde dağınık olan kimdi?"

Kıvanç'a döndüğümde, "Anlamadım?" dedim.

"Etrafı bu kadar toparlamanın sebebi, travmatik bir neden olabilir diye düşündüm."

Şakaklarımda hissettiğim sızıyla gerildiğimi hissettim. "Ne alakası var? Düzen iyidir," derken, derin bir nefes aldım.

Kıvanç, "Bazı düzenler, insanların kişiliklerini yok eder. Burası sana, beni anlatıyor mu?" diye sorduğunda, dudaklarımı büktüm. Haklıydı aslında, burası Kıvanç'tan çok beni yansıtıyordu artık.

"Seni ele geçirdim, kusura bakma."

"Bakmadım, biraz hoşuma da gitti aslında. Bir parçan gibi hissettim... Artık dağıtırken, beni toplayacağını düşünebilirim."

"Ohoo?" diyerek ona yaklaştığımda bir adım geri çekildi. "Benimle mi oynuyorsun sen? İyice kedi belledi paşamız bizi."

"Ama sen hep yanlış yerlere odaklanıyorsun..."

"Belki kaçırmamam gereken yeri tekrar duymak istiyorumdur?" diyerek üstüne yürümeye devam ettiğimde, sandalyeye takılarak poposunun üstüne yere düştü ve acıyla homurdandı.

Ona tepeden bakarken sırıtıyordum, bana kaşlarını çatarak döndü ve "Mesela bu sandalye burada mıydı?" diye sordu.

"Evet," dedim. "Eşyaların yerini değiştirmedim sadece fazlalıkları ayak altından kaldırdım."

Kıvanç kaşlarını iyice çatarken, "Sana söylenmem gerekiyor, o yüzden sen değiştirdin bu sandalyenin yerini!" dediğinde, kahkaha attım.

"Senin de yerini değiştirebilir miyim?" diye sordum.

"Ne?"

"Mesela seni oradan alıp, şu güzel kırmızı koltuğuna taşıyabilirim..." dediğimde, ağzı şaşkınlıkla açıldı.

"Cılız görünüyor olabilirim ama hafif değilim," dediğinde, ona sırıtmaya devam ettim.

"Benim kaç kilo kaldırdığımdan haberin var mı senin?" diyerek öne eğildim ve Kıvanç geri geri kaçarken onu bacaklarından yakalayarak yanıma çektim ve dizlerinin arkasıyla sırtından destekleyerek ayağa kalktım. Kollarını hızla boynuma doladığında, kahkaha attım.

"Ağır da değilmişsin," dedim.

"Bunu her sevgiline yapıyor musun ya?" diye, söylendiğinde bir kez daha güldüm.

"Maziyi mi karıştıracağız şimdi? Ama aşkım, sen eski defterleri kapattığımızı söylemedin mi?"

Koltuğa oturduğumda onu kucağımdan indirmemiştim. Dizinin altındaki kolumu çekip, beline sardım ve onu göğsüme bastırırken geriye yaslandım.

Onu kendime çektiğim için boynu yüzüme yakındı, alnımı boynuna yaslayarak, gözlerimi kapattım. Birkaç saniye sessizce öyle kaldıktan sonra, "Bugün iyi değilim aslında," dedim. "Senin yanına gelince içimdeki sıkıntılar azalıyor ama tamamen gitmiyor da. Sende de böyle oluyor mu?"

"Ne oldu?" diye sordu. "Ben evden çıkarken iyiydin."

"Sensizlik yaramadı hain büyücü, ben şimdi nasıl senden uzak duracağım?"

"İşi şakaya vurma Dağhan, ne olduğunu paylaş benimle."

"Bilmiyorum ki ne olduğunu... Bir ara koltukta uyuyakalmışım, uyandığımda anksiyetem tutmuştu. Kendimi toparladığımda, evini bu hale getirmiştim işte... Hâlâ sakinleşemediğimi fark edince de spora gittim ve gelirken yolda çiçekçinin biriyle karşılaştım. Kuruyup giden çiçeklerden almayı sevmiyorum diye saksıda alayım dedim, bakması kolay diye de sukulent alıp geldim..."

Kıvanç hafifçe güldüğünde saçlarımı okşadı ve başımın üstüne bir öpücük kondurdu.

"Aynı rüya mı?" diye sordu.

Rüyalarımla derdim olduğunu bilen sayılı insanlardan biriydi.

"Değil galiba... Bilmiyorum, hatırlamıyorum. İçimde bir kuruntu, tuhaf bir şüphe var..."

"Belki de benim dağınık evim küçük kedime uygun değildir?"

Gülmeye başladığımda, Kıvanç saçlarımı okşamaya devam etti ve dizlerini bükerek kucağıma daha da yerleşti.

"Hey. Küçük kedicik falan olmuyor ama..." derken, burnumu boynuna sürttüm.

Kıvanç çenemin altını okşayarak başımı kaldırdığında, ona mayışmış gözlerle bakıyordum. Bugün çok yorulmuştum ve onun kollarında olmam huzur doluydu. Ya da daha doğrusu, onun benim kollarımda olması ve bana ilgiyle bakması... Huzur vericiydi.

"Şu an sadece mırlaman eksik."

"Belki beni kendimden geçirircesine öpersen hırlarım," dediğimde, dudaklarına uzandım ve onu öpmeye başladım. Belindeki ellerimden birini boynuna çıkartarak onu kendime daha çok bastırdım ve dudaklarımız birbiriyle örtüşürken, dilimi dudaklarının arasından kaydırdım.

Kendini bana biraz fazla bastırdığında, sanki dediğimi kanıtlar gibi boğazımdan hırıltılı bir inleme sesi yükseldi. Dudaklarıma değen dudaklarının gülümsemeyle gerildiğini hissederek, dudaklarımızı ayırdım ve sırıttım.

Bana bakarken gözlerinin koyulaştığını fark edebiliyordum.

"Sahiden hırladın, köpekçik," dediğinde, "Ama artık fazla oluyorsun sen," diyerek dişlerimi köprücük kemiğine geçirdim.

Acıyla inlediğinde sırıtarak geri çekildim.

"Bana güzel şeyler söyle yoksa seni yine ısırırım," derken, son derece ciddi bir ifade takınmıştım.

"Canımı yakarsın."

"Çok yakmam."

"Hiç yakmam da demiyor."

"Ama yapacağımız bazı şeyler can yakacak," dediğimde yanakları kızardı ve gözlerini kaçırdı.

"Ah, seni seviyorum." Biraz önce ısırdığım yeri öpmeye başladığımda, Kıvanç kollarını bana sardı ve "Ben de seni seviyorum," dedi.

Kalbi o kadar hızlı atıyordu ki, bu tatlı kelimelerin gerçekliğine o anda inandım.

Gelecek bölümde görüşürüz❤️

Sizi seviyorum.

Falcı | #textingWhere stories live. Discover now