5.9

2.1K 185 71
                                    

01.09.2022
(18:14)

Dojonun kapısından geçtiğimizde, Kıvanç her yeri hayranlıkla izliyordu.

Dojomuz, Japon dojolarından farksızdı. Duvarlarındaki uzak doğu süslemeleri, tanto, jo ve bokkenler için özenle tasarlanıp asılmış olan tutacaklar, pencerelerin önüne eklenen harici süslemelerin yarattığı otantik havayla... İç açıcı ve dikkat çekici bir yerdi.

Dojoya ilk girdiğimde beni etkileyen şeylerden birisi içerideki hava olmuştu. Sonra da Teoman, elbette.

Teoman aşırı havalı bir adamdı ve o zamanlar genç, dinamik ve heyecanlıydı. Artık daha ağır başlıydı ama yalnızken hâlâ çok sevimli biriydi ve her zaman, onun yanında rahattım.

Bu sporu sevmemde çok büyük etkileri olduğunu hiçbir zaman inkar edemem. Onunla takışmak için ne kadar tersine gitsem de, huyumu suyumu biliyordu... Beni sporla canlandırmıştı, onun sayesinde dışa dönük birisi olmuştum.

Dojoya girdiğimizde, girişteki masada oturan Abidin abi ayağa kalktı ve "Oo, Dağhan bey, hoş geldiniz," dedi.

"Hoş buldum abi, nasılsın?" dedim. Sanki yıllardır görüşmüyor gibi konuşurduk her görüşmemizde. Oysaki daha geçen hafta görmüştüm onu.

"İyilik oğlum, yanındaki kim? Yeni bir aikidoka mı?"

"Yok, yani isterse olur elbette ama o benim arkadaşım, bugün kendimi zorlamadığımdan emin olmak için burada... Bir tür..." Kıvanç'a baktım ve "...özel müfettiş gibi," diyerek sırıttım.

Kıvanç, Abidin abiye elini uzattı ve "Kıvanç ben," dedi.

"Memnun oldum, ben de Abidin, şuradaki zıpçıktının dayısıyım."

Abidin abinin gösterdiği yere baktığımda, elinde bokkenle karşımda dikilen Teoman'ı gördüm. Bize yaklaştığında, bokkenin ucunu sivri olmadığı halde yere eğmişti.

Kıvanç, nasıl bir hızla yanıma geldi bilmiyorum ama sol yanımı koruma altına almak ister gibi bokkeni tutan Teoman'la benim arama girdi.

"Merhaba, ben Kıvanç," dedi. "Dağhan'ın arkadaşıyım."

"Merhaba," dedi Teoman, gülümseyerek Kıvanç'ın elini sıkarken. "Buraya getirdiği ilk arkadaşı sizsiniz," derken, dudaklarını bükerek bana baktı ve "Sonunda doğru birini buldun mu?" diye sordu.

"Ne?" dedim.

"Yanlış mı anladım?" diyerek gözlerini kıstı ve bokkenin yere bakan ucuyla Kıvanç'ı gösterirken, "Enişte değil mi?" diye sordu fısıldayarak.

"Nasıl anladın?" derken, onun gibi fısıldıyordum ben de.

"Senin kıyafetlerini giyiyor."

"Belki fakir, nereden biliyorsun?"

Fısıldaşmamız devam ederken Kıvanç bir bana bir Teoman'a bakıyordu.

"O tişörtü sana doğum gününde aldım şerefsiz, fakirlere mi veriyorsun?" diye yükselen Teoman'la kahkahayı bastım.

"Doğru anladın," derken, Kıvanç'ın yanına geçtim ve omuzumu omuzuna yaslayarak, "Aynen öyle," dedim.

Kıvanç derin bir nefes alarak gülümsedi ve "Şu şeyi indirseniz mi?" diyerek, bokkeni gösterdi. "Dağhan üç gün önce bıçakla yaralandı aslında burada olmasını istemiyordum ama engel olamadım ve bu şekilde acayip geriliyorum ben."

"Ne yaralanması?" diye sordu Teoman, anında ciddileşerek üstüme yürüdü ve "Anlamadım Dağhan, sen... Sen, bıçakla mı yaralandın?" diye sordu.

Falcı | #textingWhere stories live. Discover now