5.3

2.4K 254 59
                                    

29.08.2022
(00:21)

Kıvanç mutfağımda bir felaket yaratmıştı.

Tam anlamıyla faciaydı.

Alt tarafı büyükannemin getirdiği yemekleri ısıtacaktı ama her yeri birbirine öyle bir kattı ki anksiyete krizi geçirmeme ramak kalmıştı. Derin nefesler alarak onu izliyor, mutfağımdan kovmamak için can çekişiyordum.

"Pekâlâ," dedi ve bütün karmaşanın sonunda ısıtmayı başardığı bir tabak, altını çizmek isterim, bir tabak yemeği önüme bıraktı ama en az yirmi kişilik aileyi doyurdum diyecek kadar da bulaşık çıkarmıştı!

"Teşekkür ederim..." dedim ama gözlerimi arkasındaki faciadan alamıyordum.

"Yüzün bembeyaz olmuş, yemek yemek mi istemiyorsun?"

İçime kaçan bir sesle, "Söylersem alınmazsın değil mi?" diye sordum.

Kıvanç bana endişeyle baktığında, titreyen elimi arkasındaki bulaşık yığınına doğrulttum ve "Orada cinayet işledin, bunun üstünü nasıl kapayacağız, Kıvanç?" diye sordum. "Cinayete şahit olduğum için beni de öldürecek misin?"

Kıvanç birkaç saniye yüzüme boş boş bakındıktan sonra gülmeye başladı. Ardından elini yanağıma koydu ve "Benim evimi topladığın günü hatırlıyor musun?" diye sordu.

Başımı sadece hafifçe aşağı yukarı sallayabildim.

"Toplu evimle karşılaştığımda ben de böyle bakıyordum işte... Ah, sevgilim. Böyle ödeşeceğimizi kim bilebilirdi? Seni öldürmeyeceğim, bu acıyla yaşayacaksın..."

"Aşkım... Özür dilerim... Bir daha bana bu işkenceyi yapma..." dudaklarımı büzerek Kıvanç'a yaklaştığımda yanağımdaki elini çeneme indirdi ve yüzümü kendine çekerek öpmeye başladı.

Bu benim hareketimdi, kesinlikle ödeşmeye çalışıyordu. Öpüşüne karşılık verirken istemsizce sırıtıyordum. Kocaman sırıtmaya başladığımda, hafifçe geri çekildi ve uzaklaşmadan önce çeneme minik bir öpücük kondurdu.

Kalbim bir anda hızlanırken, şaşkınca gözlerimi kırpıştırdım. "Nereden çıktı bu şimdi?" diye sordum. "Bu benim olayımdı."

"İçimden geldi, çok sevimli duruyordun..." dedi.

"İçinden hep böyle hoş şeyler mi gelir? Benim gelir mesela..." derken, aramızdaki masa sinir bozucu bir his uyandırdığı için Kıvanç'ı kolundan tutup, masanın diğer tarafından yanıma çektim.

Bacaklarımın arasına yerleştiğinde, sırıtarak bacaklarımı arkasından kilit yaptım ve ellerimi de omuzlarına koydum. Uzaktan bakınca, ağaca sarılan bir koala gibi görünüyor olabilirdim.

Kıvanç, müstehcen ifadelere bürünerek, "İçimden çok şey geliyor ama..." dediğinde, sırıtmaya devam ettim.

"Hiç de utanmıyorsun beni böyle tahrik etmeye... Ben yaralı bir adamım..." derken, gözlerine bakıyordum. Çok sevimliydi.

Ve utanıyordu da, gözbebeklerinin genişlemesinde, bembeyaz tenine yerleşen kızarıklıklarda utancının izlerini yakalayabiliyordum ama... ah Kıvanç, ah... Bu çocuk cidden kirli bir ağıza sahipti ve o ağızı her saniye öpesim geliyordu.

Kıvanç, onu izlediğimi fark ederek, "Yoksa... Utangaç erkeklerden mi hoşlanıyorsun?" diye sorduğunda, cevap ağzımdan çok hızlı döküldü.

"Bilmem, hoşlandığım tek erkek sensin."

Bu cümle ağzımdan dökülürken kendimi kötü hissettim ve tuhaf bir şekilde de yetersiz. Hayatımda böyle hissettiğim zamanlar çok nadirdir ve bu his, alışık olmadığım kötü bir tat bırakıyordu damağımda.

Falcı | #textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin