6.8

1.2K 155 16
                                    

06.09.2022
(21:14)

Kıvanç'ın evine geldiğimizde, etraftaki dağınıklık içimi bunaltmıştı. Yüzümü istemsizce buruştururken, kendimi salondaki kırmızı koltuğa bıraktım ve sırt üstü uzanarak, gözlerimi tavana diktim.

"Çay?"

Kıvanç'ın sesi kulaklarımda uğuldarken, "İyi olur, zift gibi bir şey olsun... Hatta kahveye ne dersin?" diye sordum. "Uyumak istemiyorum Kıvanç," dedim. Sanırım bu saatlerdir kurduğum en uzun cümleydi.

Kıvanç yanıma gelerek, yere oturdu ve elimi tuttu. Bana hafifçe gülümserken, "Sonsuza dek uyanık kalamazsın," dedi.

"Bayılırsam bilinçaltım da sessizleşmez mi?" diye sorduğumda, Kıvanç bana bön bön baktı.

"Sevgilim, kendini hırpalamayı bırak artık..." dedi. "...bir anda içine kapandın ve bu olaydan uzak kalmak için kendini hırpalayıp duruyorsun."

"Ne yapmamı istiyorsun Kıvanç?" diye sordum. "...hiçbir şey hatırlamıyorum elimde sadece babamın günlüğü, hayatım boyunca güvenebileceğimi sandığım iki insanın yalanlarından başka bir şey yok. Hatırladığım sahte anılar var, öldürülen babam var, neredeyse beni de öldürecek olan annem var...." Derin bir nefes alarak, gözlerimi Kıvanç'ın mutfağına diktim.

"Şu mutfağı neden sevdiğimi merak ediyordum, boş vakitlerimi geçirmek için eğlenceli bir yer olarak görüyordum ama meğerse ben de kendimi kandırıyormuşum. Ben... Aslında orayı sevmiyormuşum, mutfaktan çıkamadığım için orada saklanıyormuşum ve orayı kendime eğlence alanı yapmaya çalışıyormuşum."

Kıvanç'ın elimi tutan elleri kasıldı.

"Kıvanç, korkularımın üstüne gidemiyorum ben. Saklanıyorum onlardan. Görmüyor musun?" diye sordum. "Bu güne kadar hep nefret ettiğim yalanlarla korunmuşum..."

"O zaman şimdi de ben koruyayım seni?" diyen Kıvanç'a baktım dikkatle. "Hem de yalanlarla değil... Yanında olarak koruyayım. Sen, senden saklanılan şeyleri keşfederken, ellerini tutayım? Korkularının üstüne giderken, yanında yürüyeyim? Olmaz mı? Birlikte aşamaz mıyız?"

"Hayatımın yükünü üstüne mi almak istiyorsun?" diye sordum şaşkınlıkla.

"Senin yüklerini paylaşmak istiyorum..." dedi ve gülümseyerek bana baktı. "...yalnız kalmana gerek yok. Ben her zaman yanında olurum."

"Sen... Benden korkmuyor musun?"

"Senden mi? Neden korkayım ki sevgilim?"

"Kontrolümü kaybettiğimde, şiddete eğilimim var, biliyorsun. Kadıköy'de kavga ettiğimizde, benden korktuğunu gözlerinde gördüm. O anda, ben bile kendimden korktum. Nasıl korkmadığını söylüyorsun?"

"Yani o gün kötüydü, evet bunu inkâr edemem ama hep o kadar kontrolsüz müsün?" diye sorduğunda, dudaklarımı büktüm.

O kadar nadir kontrolümü yitirirdim ki... O gün, o hale geldiğimiz için hâlâ kendimden nefret ediyordum ama bir yandan da... Artık kendimi tanıdığımdan emin olamıyordum. Neleri yanlış biliyordum? Neleri unutmuştum?

Bu öğrendiklerimle nasıl birisi olacaktım? Değişiyor muydum? Kötü birine dönüşebilir miydim?

"Ben artık kendimi tanıyamıyorum..." dedim. "Birkaç saat içinde kendime yabancılaştım. Öğrendiklerimi, sevdiğim insanların beni kandırmış olduğu gerçeğini sindiremiyorum. Kıvanç, ben, annemin babamı öldürmüş olduğu gerçeğini kabul edemiyorum."

Kıvanç derin bir nefes alırken, iç çekerek saçlarımı okşadı ve "Zor olduğunu biliyorum," dedi. "Hiçbir zaman kolay olmayacak ve her zaman canını yakacak... Ama bu gerçekler artık geçmişte kaldı, şu anda olduğun seni nasıl değiştirebilir ki?"

"Psikologluk olduğumu sen söyledin..." dedim. "...annem de klinik vaka olduğuna göre, yani ben de..." Derin bir nefes alarak konuşmaya devam ettim. "...benim de bir problemim olamaz mı? Şu anda olduğum kişinin değişmeyeceğini nasıl düşünebilirsin ki?"

Kıvanç dikkatle bana bakarken, "Bu zamana kadar ne gibi bir problemin oldu?" diye sordu.

Açıkçası, sürekli unutup durduğum rüyalarım haricinde epey normal bir hayat sürüyordum. Tamam, arada anksiyetem tutuyor, kendimi temizliğe vuruyordum ama etraf dağınık olmadığı zamanlarda bunu hissetmiyordum ya da bazen kontrolümü yitirip çok sinirleniyordum ama bunu da zaman içinde aşmayı başarmıştım. Sakinleşiyor, sakinleşemediğimde soluğu herhangi bir spor salonunda alıyordum ya da dojoda...

"Kendini hasta ilan edeceğin kadar problemin yok sevgilim. Şu anda sadece kalbin kırık..."

"Kalbim kırıksa, neden ağlayamıyorum?" diyerek gözlerimi kapattım. "Canım yanıyor, aslında şu an hüngür hüngür ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum."

Kıvanç'ın dudaklarını dudaklarımın üstünde hissettiğimde derin bir nefes aldım ve onu omuzlarından tutarak üstüme çektim. Koltukla, onun vücudu arasında sıkışırken, öpüşüne karşılık verdim.

Dudaklarımızı hafifçe uzaklaştırıp, derin bir nefes aldı ve "Belki de, henüz ağlamaya hazır değilsindir..." dedi. Gözlerimi araladığımda, Kıvanç'ın gözlerinin gözyaşlarıyla parladığını gördüm.

Kıvanç derin bir nefes alıp, "Belki de ağladığında incilerin dökülüyordur ve ağlamamayı öğrenmişsindir," dediğinde, istemsizce güldüm.

"İyi ki varsın," derken koltukta yan döndüm ve Kıvanç'ı iyice kollarımın arasında alarak, sağ bacağımı bacaklarının üstüne attım ve ona yapıştım.

Alnını çeneme yaslarken, "Sen de iyi ki varsın," dedi. "Bunu birlikte aşabiliriz."

"Yine de bu gece uyumak istemiyorum..." diyerek ellerimi gömleğin altından beline değdirdim ve gözlerimi kapatarak yavaşça belini okşamaya başladım.

Parmaklarımın her hareketinde gerilirken nefesini yavaşça bıraktı ve "Aklında bir plan var mı?" diye sordu, kısık sesle.

"Senin içinde olduğun herhangi bir plan, her türlü kabulüm olur."

Geri çekilerek dudaklarıma hızlı bir öpücük kondurdu, ardından ayağa kalktı ve elimden tutup beni de ayağa kaldırdı.

"Daha önce odamı hiç canlı görmedin değil mi?" diye sordu. "Seni odama götüreyim, albümlere bakabiliriz... Ya da..." derin bir nefes alıp bana baktı. "Seni yavaşça takım elbisenden de kurtarabilirim..." dedi.

Hafifçe gülümserken, Kıvanç'a dikkatle baktım. Bana o kadar iyi geliyordu ki... Delirdiğimi düşündüğüm anda bile beni kendime getirebiliyordu.

Bugün, yanımda olmasaydı ve bütün bu unuttuğum anıları yalnız başıma keşfediyor olsaydım... Hiçbir şekilde altından kalkamazdım. Ama işte Kıvanç vardı yanımda ve kendimi kaybetmeme engel oluyordu.

Beni ellerimden tutuyor ve gerçekten olmak istediğim yerlere sürüklüyordu.

"Takım elbiseli halimi beğendiğini sanıyordum," dedim, beni sürüklemesine izin verirken. Çünkü bundan sonra ondan başka kime, nasıl kapılabilirdim bilmiyorum.

O olmazsa ne olurum, bilmiyorum.

Şimdi bile, kim olduğumu bilmiyorum onsuzken ne olacağımı... Bilemezdim.

"Dağhan..."

Gözlerimi yerden kaldırıp Kıvanç'ın gözlerine baktım. Elini yanağıma koyarak yavaşça okşadı. Artık kendini epey belli etmeye başlayan sakallarım yüzünden yanağımda dolanan avucu farklı bir hissiyat veriyordu.

"Seni her halinle seviyorum."

Yutkunmakta güçlük çektim. O kadar derinden, hissederek söylemişti ki...

"Senin her halini seviyorum," diye tekrarladı. "Benim yanımda, sevgimden şüphe etmene gerek yok."

Başımı onaylarcasına salladım ve yakınımdaki dudaklarına uzandım. Nazikçe dudaklarını öperken, kötü anılar yavaşça silindi zihnimden. Kabul etmeliydim... Kıvanç haklıydı.

Her şey geçmişte kalmıştı.





:)) Gelecek bölümde görüşürüz.

Sizi seviyorum.

Falcı | #textingNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ