6.7

1.3K 153 74
                                    

06.09.2022
(17:43)

Kıvanç'tan

Eve geri döndüğümüzde neredeyse yorgunluktan ölmek üzereydim. Öncelikle Dağhan, dikişin alınmasından o kadar detaylı bahsetmişti ki, o anı unutmak için uzun bir AVM turu yapmak zorunda kalmıştık.

İkinci olaraksa, Dağhan'ın artık özgür olduğunu ve Teoman'ın onu yerden yere çarpabileceğini bu yüzden hemen dojoya gitme isteğini unutturmak için AVM'nin oyun katını ele geçirmek zorunda kalmıştık.

Zombi İstilası oyununda tam tamına on üç defa zombilere yem olduktan sonra pes ettiğinde, bana dönerek, "Çok yoruldum, daha sana defile yapacağım..." demişti.

Bu sayede eve dönebilmiştik ama yorgunluktan adım atacak halim kalmamıştı.

Dağhan nasıl hâlâ enerjikti, nasıl ıslık çalarak giyinecek enerjisi vardı anlamıyordum.

Ben üstümdeki kıyafetlerin yarısını çıkarmış yatakta ölü gibi uzanıyordum ama Dağhan takım elbiseyi giymiş lavaboda süsleniyordu.

"Aşkım, dolaptan kravatımı getirir misin?" diye seslendiğinde, "Dolabın neresinde?" diye sordum ve güçlükle yataktan kalktım.

Yorgunluktan ölüyor da olsam, Dağhan'ı takım elbise içinde görmekten alacağım zevk için direniyordum.

"Gömleklerin olduğu tarafta, dolabın içindeki çekmecede..."

Açık olan gardırobun önünde eğildim ve soldaki çekmeceyi çektim. Ancak epey hoyrat davranmış olmalıyım ki yanındaki kutu da bir anda öne düştü ve işlemeli ahşap kutu yüksek sesler çıkartarak yerde parçalarına ayrıldı.

Şaşkınlıkla kutuya bakakaldığımda, Dağhan banyodan, "Bir şey mi düştü?" diye seslendi.

"Yok, yok..." derken, telaşla kutuyu bir araya getirmeye çalışıyordum ama elim değdikçe daha da berbat ediyordum sanırım çünkü menteşesinden ayrılan kapak gürültüyle yere düştüğünde içindeki kağıtlar da etrafa dağılmıştı.

"Suçlu sesini ayırt edebiliyorum Kıvanç..." diyerek banyodan çıkan Dağhan'a bakamadım çünkü yere saçılan kağıtlara bakmaya dalmıştım ve gözüme çarpan detayların her biri ayrı bir acıyla saplanıyordu yüreğime.

"Onlar da ne öyle? Gözlüğüm de gözümde değil ki, okuyamıyorum..." diyen Dağhan'la kendime gelerek, "Banyoya dön," dedim.

"Bir dakika o kutu..."

"Banyoya dön Dağhan."

"Ne oldu Kıvanç?"

"Kutuyu düşürdüm yanlışlıkla, üzgünüm... Kırıldı ve içindekiler döküldü. Lütfen, banyoya girer misin? Ben de bunları toplayayım."

"Seni bu kadar dehşete düşüren ne var orada?" diye sorduğunda, başımı kaldırıp Dağhan'a baktım. Takım elbise içinde enfes görünüyordu ama şu anda aklımı, kalbimi dolduran çok daha farklı şeyler vardı...

"Sorma..." dedim, sesim kısılırken. "Sana yalan söyleyemem..." Sana gerçekleri de söyleyemem... "Lütfen sorma, Dağhan."

Dağhan'ın hayat dolu bakışları sönerken, alnı kırıştı. Bırakmaya başladığı sakallarıyla 21'den daha büyük gösteriyordu. Alnı kırışınca, sanki daha da yaşlanmıştı.

"Tamam," dedi ancak gözlerini etraftaki kağıtlardan alamadı. Neyseki gözlüğü yatağın diğer tarafındaki komodinin üstündeydi ve kağıtların üstündeki yazıları göremiyordu ama gitmiyordu da, etrafına bakıyor, hareketsizce duruyordu.

Falcı | #textingWhere stories live. Discover now