1.0

5.4K 442 53
                                    

13.08.2022
(23:49)

Kafenin kaldığı sokağa döndüğümde, neredeyse nefes nefese kalmıştım. Kıvanç'ı çok bekletmemek için metrodan indiğimden bu yana neredeyse koşar adımlarla yürüyordum ve çıktığım yokuş da düşünülünce kesinlikle soluğu yanlış yerlerimden alıp vermeye başlamıştım.

Nihayetinde, kafe görüş alanıma girdiğinde, Kıvanç'ı kaldırımda otururken gördüm. Kolları, dizlerinin üstünde başı da öne eğikti. Biraz semt kekosu gibi duruyordu ama başını kaldırdığında, karanlığı bile aydınlatacak görünüşü ile nefes kesiyordu.

"Neden koştun, acele etmene gerek yoktu, söylemiştim," dediğinde, başımı iki yana salladım ve elinde tuttuğu bilekliğime atıldım.

Bilekliğin bir ucunu ben diğer ucunu Kıvanç tutarken, "Çok bekletmek istemedim," dedim. Ardından derin bir nefes alarak, "Bilekliğimi alabilir miyim?" diye sordum. Hâlâ bırakmamıştı.

"Neden bu kadar önemli?" diye sorduğunda, gözlerimi onun şu an simsiyah görünen gözlerine çevirdim.

"Önemli işte," dedim. "Bırakır mısın?"

Bilekliği bıraktığında yere çöktüm ve onu normalde bir arada tutması gereken ama düştüğü için tutamayan, küçük metal aparatın uçlarını bilekliğin uçlarına takmaya başladım. Bazen böyle aksilik çıkartıp düşüyordu ama bu bileklik üstümde taşımayı sevdiğim bir aksesuardı.

Sonuçta bilekliklerim, bana ailemi hatırlatan tek şeydi. Onları da hayatımın bir dönemini kaybettiğim gibi kaybetmekten delicesine korkuyordum bu yüzden.

Kıvanç, "Evine dönebilecek misin?" diye sorduğunda başımı kaldırıp ona baktım.

"Evet, metroyla dönerim."

"Şey..." gözlerini benden ayırıp bileğindeki saate baktı ve "...son metroyu iki dakika önce kaçırdın," dedi.

"Dalga geçme," derken bilekliğim yeniden bileğimdeki yerine yerleşti böylece ayağa kalktım. "Metrolar 24 saat çalışıyor."

"Hayır, 24 saat çalışan metrobüs."

Ağzım şaşkınlıkla açılırken, "Hadi ya..." diyerek melül melül yüzüne baktım. Ardından saatime. Sonra da etrafıma. En sonunda yeniden Kıvanç'a.

"Hep senin cinlerin yüzünden, beni tekrar görmek mi istedin yoksa?"

"Sorma, gece beni uykumdan edemeyesin diye gönderdiğim cinler yanlışlıkla seni bana getirdiler," dediğinde, son derece ciddi görünüyordu.

Gözlerimi devirdiğimde, kollarını göğsünde bağlayarak bana baktı. Yüzünde belli belirsiz bir tebessüm vardı şimdi. Gözlerimi ondan kaçırırken, "İyi madem, ben senin yatağınla arandan çıkayım öyleyse..." diyerek, geldiğim yolu gerisin geri yürümeye koyuldum.

"Dağhan!"

Dönüp ona baktığımda, peşimden geldiğini fark ettim. Yolun ortasında karşı karşıya kaldığımızda, "Ne yapacaksın? Eve nasıl gideceksin?" diye sordu.

"Arkadaşlarımdan birinde kalırım, sen beni dert etme," derken, kaldırıma seyirttim. Araba geçmeyen bir sokakta da olsak, yolun ortasında duramıyordum.

"Evim buraya yakın, istersen bende kalabilirsin?"

Tek kaşımı kaldırarak dikkatle Kıvanç'a baktım. "Sen neyine güveniyorsun?" diye sordum. İki gecedir onu rahatsız eden bir tiptim, koskoca hayatında sadece dört günlük yer kaplıyordum. Beni nasıl evine davet edebiliyordu?

"Bana zarar verecek birine benzemiyorsun, yanılıyor muyum?"

Ona dik dik baksam da, başımı iki yana salladım. Yanılmıyordu sonuçta. Zarar verecek olsaydım dört gün önce Sinem beni terk ettiğinde zarar verirdim herhalde.

Falcı | #textingWhere stories live. Discover now