"Kıvanç, bana mutfakta yardım etmeni isterdim ama arkanı toplamaktan iş yapamazdım muhtemelen... O yüzden odamda dinlenebilirsin."

"Odanda mı?" diye sordu. Şaşınlıkla bakıyordu.

"Salonu pek kullanmıyorum, çok kalabalık misafirim olmayınca kapısı hiç açılmayan misafir odası gibi kalıyor salon..."

"Neden?"

"Oraya girdiğimde hep annemi özlüyorum..." dedim. "...ona bir daha sarılamayacağım gerçeği beni ele geçiriyor."

Gözlerinden hüzünlü bir bakış geçse de kararlı bir şekilde, "O kapıyı her zaman için açık bırakacağız," dedi. "Ben maalesef ki o yaramaz misafir çocuğuyum. Açılmayan kapı bırakmıyorum."

"Yapma Kıvanç, yanarız."

"Zaten yanmış gibisin..." dediğinde, derin bir nefes aldım.

Ben ateştim, o ise hava.

Rüzgar, ateşi harlardı. Elbette yandığımı görüyordu.

"Yakan bilir," dedim, onun ses tonunu taklit ederek. "Sen bilirsin."

Yanaklarından geçen kızarıklık kulaklarına ulaştığında, onu gömleğinin yakalarından tutup kendime çekmek ve dudaklarımı, dudaklarıyla buluşturmak istiyordum.

"Gidelim," dedi, sanki biraz daha öyle kalsaydık yapacağım şeyi hisseder gibi. Elimi, belki kendi bile farkında olmadan sakinleştirici bir şekilde okşadı ve masadan kalktı. Yanımdan geçip gittiğinde, parfümününün kokusunu aldım.

Ferah bir kokusu vardı, çok hoştu.

Sandalyeden kalkmadan önce çok kısa bir anlığına önümü kontrol ettim. Neyse ki sorun çıkaracak bir kabarıklık yoktu. Ardından ellerimi bacaklarıma sürterek kapıya doğru ilerlemeye başladım. Kafeden çıktığımda, öğle sonrası güneşiyle cayır cayır yanan caddenin sıcaklığı yüzüme tokat gibi indi.

Pişmanlıkla gözlerimi kıstığımda Kıvanç bir anda yanımda belirerek, "Evden birkaç parça eşya alayım, benimle yukarı gelsene," dedi.

"Olur," diyerek, peşine takıldığımda, hiç vakit kaybetmeden apartmanın kapısını açtı ve hızlıca içeri girdi. Ben de aynı hızla onu takip ediyordum.

Dar merdivenlerin sonuna geldiğimizde kapıyı açıp içeri girdi ve "Salonda bekleyebilirsin," dedi.

Peşinden içeriye girdim ve buraya ilk adım attığımda olduğu gibi etrafa baktım. O günkü kadar dağınık değildi ama fazla eşya, çok gereksiz şeyler vardı... Yılbaşı ağacı olduğu yerde duruyordu ve ağacın üstünde iki tane de çorap vardı. Bir de kâğıt parçası.

Merak etsem de ortalığı kurcalamadan geçen geldiğimde uyuduğum koltuğun üstünde kendime oturacak yer açtım ve sırtımı koltuğa yaslayarak telefonumu çıkardım.

Zehra'dan birkaç mesaj vardı, evde çok sıkıldığından bahsediyordu. Serpil gruptan bu akşam için bir plan yapmaya çalışıyordu.

Gruba bu akşam müsait olamayacağımı ve misafirim olduğunu yazdım ve Zehra'nın mesajlarına döndüm.

Alçısının altının kaşındığını ve dikkatini dağıtmak için Serpil'in yeterli kaynağa sahip olmadığını söylüyordu. Aslında bir Star Wars maratonu Zehra'nın dikkatini güzel dağıtırdı. Ancak niyetinin bu olmadığını fark edebiliyordum. Herkesi yanında istiyordu.

Falcı | #textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin