BÖLÜM:10 "KORKU"

11.1K 557 70
                                    

BÖLÜM:10 "KORKU"

ANGUS- JULIA STONE-FOR YOU

Duman zehirli bir sarmaşık gibi. Beni dolayan iplerin kuyusundan oluşan, o düğümün ipi ellerimde, bir günahın boynunda geziyordu.

Gözlerimi hızlıca açmış ve açık pencereden giren soğuğa boyun eğmiştim. Dün gece ne kadar uğraşsamda kapatamamış ve en sonunda öyle bırakmıştım. Battaniye soğuk bedenimi sıcak tutmaya yetmiyordu.

Sinirle soluyup pencereye hızlı bir darbe attığımda, geri dönüşüde aynı hızla gelmiş ve kolu yanağıma çarpmıştı. Saniyeler içerisinde kızaran yanağımla acıyan yerimi tuttum. Sabah kalktığımda bile eşyadan şiddet görüyordum.

Camın yansımasında olan kendime baktım. Sabah dağılmış saçlarım ve morarmış göz altlarımla yeni bir güne elimi sallayabilirdim. Eylül ayının sonlarına geliyorduk, hava kendini bu aylarda belirtiyordu. Ağaçların sallanışına ve uğultularına kulak diktim. Dışarıda bir kaç çocuğun arkasından anneleri yolcu ediyordu. Gözlerimi kaçırdım, bakmak istemeyeceğim bir manzaraydı.

Aşağı indim ve her zaman gitmediğim mutfağa tekrar gittim. Dolapları açacağım sıra üstüme düşen, dolap kapağının yuvarlağı başıma düşmüştü. Bir şey olmadığını bildiğim dolaplarda öylesine geziniyor ve buzdolabının kapağını zorlayıp açıyordum.

Karnımın gurultusu, kulaklarımda çınladığında yapabileceğim bir şey yoktu. Kafede çalıştığımın parasını bugün alacaktım. Elime geçen üç beş kuruşuda yemeğe harcamak istemiyordum.

Evin kapısından çıkacağım sıra annemin kısık olan sesini duydum. Salonda yerde yatmış ve iki büklüm olmuş halde dururken karnıma giren krampı hissettim. Yanına giderek yerde yatan bedenine elimin tersiyle elledim. Üşümüştü, tıpkı benim dün gece bozuk camdan dolayı kaldığım o soğuk yatakta kalmış gibiydi.

"Anne," dedim onu uyandırıp kaldırmak için. "Bedenin çok üşümüş anne, kalksana." Ağzında laflar geveleniyor ve yuvarlanarak anlamsız kelimeleri oluşturuyordu.

Bu durumda ne yapacağını bilemeyen aklımla, onun odasına gittim. Benim odamda ki battaniyenin iki misli yatağında vardı. Altına girse hemen onu ısıtacak bir battaniye.. Kafamı sağ sola salladım. Onun sıcağa daha çok ihtiyacı vardı. Battaniye ve yastığını alarak salona gittim. Eğilerek başını yastığın altına, bedenine de sıcak battaniyeyi serdim.

Paltomu ve botlarımı giyerek evden çıktığımda, neredeyse boş olan sırt çantamı omuzlandım. Çıktığım gibi kararan havada, rüzgarın ipine tutunmuş uçurtma gözüme çarptı. Nereden uçurulduğunu baktığımda çok uzak gibi gözükmüyordu.

Koştum. Bir uçurtmanın ipini tutan kişiyi bulabilmek için heyecanlanan kalbimi dinleyerek, rüzgarın kuklası olmuş uçurtmayı takip ettim.

Ne kadar koştuğumu bilmiyordum. Soğuk genzimi yakmış, gözlerimi yaşartmıştı. Sık ve kısa ağaçların oluğu yere geldiğimde, bir çocuğun elinde dolanan uçurtmayı gördüm. Mutlu gözüküyordu. Onca yolu bir uçurtma için kendimi feda etmiştim.

"Seni ayağıma kadar çağırmak ne kadar kolay," dedi tanıdık bir sesin varlığı hüküm sürerken. Atıl siyah porsche arabasına yaslanmış, bana bakıyordu.

"Bu çocuğu dedim," hala uçurtma uçuran çocuğu gösterirken. "Sen mi getirdin buraya?" Kafasını salladı. Ceketine sarmaladığı cepleri, onda aheste bir iz bırakıyordu.

"Bir uçurtmanın peşine takıldın," dedi şaşkınlığın onda hapsettiği ses tonuyla. Arabasının önünde hala dururken, gözlerim ona kayıyor ve ağaçların arasında ki karanlığı önüme seriyordu.

İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin