BÖLÜM:20 "DİLDAR"

10.8K 550 281
                                    

BÖLÜM:20 "DİLDAR"

SIA-SALTED WOUND

Küllerinden doğan anka kuşunun, mavi yangınında yandım ben. Bakışlarında boğulduğum yüzmek için çırpınan düşüncelerimin katliam savaşında, ruhum kaybettiğim gecelerde, yenilen hep ben olmuştum.

Kendi savaşımda gazi olmuştum ben. Vücudumda izlerim, onun bakışlarındaki yokluğum, boğazımda hissettiğim varlıksız bir elin hükmündeydim. Hayalet gibiydim, düşüncelerimin bir hükmü yoktu.

Kuş anca boğulursa özgürlüğüne kavuşurdu.

Balık ise ancak uçarsa özgürlüğüne kavuşurdu.

Kalbime bağışlanan depar, gözlerimi bir çukura almış orada yaratıyordu duygularımı. Karşımda Tuna, yanımda ise içimi huzursuz eden bakışların sahibi vardı. Bir kaç dakika sessizlik oldu. Ay tekrar bana eşlik etmek için yukarıda ölümün bekçiliğini yaparken, yıldızlar bu anımıza şahit olacaktı.

"Eflal?" Diye Tuna bir kez daha adımı zikrederken, susmasını istiyordum. Onunla geçirdiğim her vakit benim için ölüm çukurunda ki saatlerimin karşılığıydı. Zihnim her defasında onu gördüğünde aklımda bir ses oluşturuyordu. 'O intiharını bilen iki kişiden biri' derken göğüs kafesim sıkıştı.

"Kim bu?" Diye Atıl bana sorar gözlerle bakarken, karmaşa halinde olan bir halatın ucuna dokundum. Ne diyebilirdim ki? İntihar ederken beni kurtardı ve öyle tanıştık mı..

Sustum. Dilim ağzımın içinde yalpalandı. Kelimeler son iktidarını boğazıma batırdı. "Arkadaşıyım," diye Tuna bize doğru gelirken, bedenim ürperdi, parmaklarım avuç içinde derince saplanırken, korkum kendinde bir tabaka daha arttı.

"Ne diye geldin sen? Tam da.." Atıl'ın sözünü bölen kuru öksürüğüm ve utancım onu durdurmuştu. Tuna karşımda gözlerini kapatıp bir kaç saniye başka yerlere bakarken, neden böyle olduğunu kestiremiyordum. Üzgün gözüküyordu.

"Eflal'i bir kaç gündür görmüyordum. Merak ettim ve bu partiye katılan bir arkadaşım var. Onunla beraber geldik." Dediğinde Atıl'ın gözlerindeki karanlık ile ürktüm bir an. Vücudumu hapseden nabzında duraksadım ve hemen oraya jilet gibi vurulan acının körpe beşiğinde uyuyakaldım.

"Siz her gün iletişim mi kuruyorsunuz?" Dedi Atıl. Bir ona bakıp birde bana bakarken, zincirli kuyumun kazılmış, içerisine koyulan yalanların sırrı açığa çıkacak gibiydi.

"Ara sıra. Biraz samimi bir dostluğumuz var," dediğimde yalanlarım da kayboluyordum. Ne söylediğimi bile unutacak hale geliyordum artık. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bile unutuyordum.

Tuna bana şaşkınca bakarken, ne yapmaya çalıştığımı anlamak istiyordu. Atıl ona baktığında, şaşkın bakışlarını hemen değiştirdi ve ciddi konumuna geri döndü. "Merak etme aramızda hiçbir şey yok." Dediğinde kapıyı çarparak çıktı.

Beni burada bırakırken, arkasında sürüklediğim ruhum ve izlerim ile Atıl'a bakıyordum. "Kim bu götüboklu?" Dediğinde yanaklarımı ısırdım. Üzerine toprak attığım her anıyı mezardan çıkarıyor ve önüme sunarak bana acı çektiriyordu.

"Arkadaşım," diye konuştuğumda, içimdeki kuşkuyu ona patlattım. "Hem seni neden ilgilendiriyor?"

"Az önce dudaklarıma yapışacak olan kız mı söylüyor bunu?" Dediğinde içimdeki alevi, kendi yangınıyla karıştırıp daha da büyütürken, hislerimi çığlıklarım ile bastırdım.

"Hazır olmadığımı söyledim," diye konuştum. Utancımı yüzümü eğerek geçiştirirken, derin bir nefesi ciğerlerime yolladım.

"Sana sormamıştım zaten," dediğinde yüzümü yerden kaldırdım ve ona baktım. Bu sefer utanç yerine sinir kaplarken, kaşlarımı çattım. İçimde verdiğim vaveyla doğurganlık kazanırken, kalbim tüm hücrelerim ile kızışmıştı.

İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin