Bölüm:29 "PRANGA"

6.5K 451 466
                                    

Bölüm:29 "PRANGA"

Soğuk ilk defa tenime bu denli işlemişti. Pusuya kurulmuş bir saatin tik takları zırvalanıyordu kafamda. Etrafim tel bir örgü ile kaplanmış, çıkış mahzenim asma bir kilit ile kapatılmıştı.

Ben neredeydim?

En son hatırladığım.. Atıl'ı benden aldıklarıydı. Sonrası ise koca bir haykırış ve onu takip eden bayılma sahnem..

Gözlerimi açtığımda başıma keskin bir ağrı girdi. Tenim yumuşak yatağa değdiğinde bir an gülümsedim.

"Atıl evde miyiz?" Diye sesli ama bir o kadarda hırıltılı konuştuğumda, boğazımın kuruduğunu hissettim.

Etrafa göz gezdirdim hızlıca. Hayır.. burası tanıdığım evlerin hiçbirine benzemiyordu. Benzese bile etrafta ne Atıl ne de onun kokusu vardı.

Sadece karşımda dikilmiş iki tane siyah giyinimli kaslı korumalar vardı. Yataktan kalktığım gibi ayağa dikildiğimde biraz sarsaklasam da kendime gelebilmiştim.

"Atıl nerede?" Diye sordum iki korumaya bakıp bağırmaya çalışarak. Karnıma giren ağrı başımdaki bellekte kendini yoklarken kızarmış ellerime dolandı gözledim. "Nerede söylesenize."

"Patron gelene kadar geç yat." Dedi bir tanesi. Patron.. son duyduğum sesin tanıdık birine ait olduğuna yemin edebilirdim.

"Patronunuz kim?" Dediğimde merakıma sürgün edilen telaş, nabzımı yokladı. Kalbim sürekli Atıl'ı zikrediyordu. Onu görmek istiyordum. Onun sesini kulaklarıma bahşetmek hücrelerimde onu hissetmek istiyordum.

Adam bana baktı."Gelince görürsün." Diye kaba bir söylem ile konuştuktan sonra kolundaki saate baktı ve hemen ardından eski pozisyonuna tekrar döndü.

Nerede olduğuma bakmak istedim bir an ama etrafta ne cam vardı, ne de güneşin aydınlatacağı bir bölüm. Oda sadece bir kapıdan ibaretti. Bu karanlıkta kendi kendimi mahvediyordum. Atıl'a ne olmuştu bilmiyorum ve bu bilinmezlik beni öldürmeye yeterdi.

Vakit hızlıca aktı mı pek emin değildim. Sadece gözlerimi tavana dikiyor rahatsızca nefes veriyordum. Çıldırmak üzereydim. Biri tarafından kaçırılmıştım. Beni seven adamı merak ediyordum ve kafamda deli gibi dolaşan soru işaretlerine bir çözüm getiremiyordum. Yatakta oturmuş sadece Atıl'ı düşünüp ağlarken, kapının açılma sesi ile gözlerimi oraya çevirdim.

Hani insan bazen pişman olur. Zaman sanki ebedi intiharını sen başlarken imzalamıştı. Bir musibet bin belaya nasip gibiydi. Bazen ağlar ama en çok değer verdiği insan tarafından yapılan acımasızlığa ağlar. Mabedim bana mabetti başkasına kabir. Kendi hayatım yok oluştu, belkide intihar.

Yutkundum. Gözlerimi kapatmak hatta hiçbir yeri görmek istemiyordum. Dudaklarımın kuruduğunu hissederken vücudumda dolaşan acı feryat ellerime yansıdı. "T..Tu..Tuna.." dedim kekeleyip gözlerim daha çok dolarken. Nefesim bana yetmedi."Hayır.."

"Evet." Dedi bana gülümserken ve iki korumaya baktı. Ne yapacağını biler edası beni delirtiuordu."Çıkın dışarı." Korumalar dediğini yaparak dışarı çıktıklarında odada sadece ikimiz kaldık.

"Bunu.. bana yapamazsın." Dememe kalmadan ellerimle onu göğsünden ittim ve sert bir şekilde ona vurarak ağlamaya başlarken. Ona doğru tekrar bir adım attım ve yumruğumu tekrar ona geçirdim. "Atıl nerede?" Diye bir soru dudaklarımda ateş misali yakıldı.

Bana acırcasına baktı. Ona vurduğum yerlere eliyle dokundu ve derin bir nefes aldı. "Evinde." Dedi gayet rahat bir tavırla. "Sende öyle."

"Neyden bahsediyorsun sen?" Dedim sesim titremişti. Akli dengemi kaybetmek üzere olan bir savaźa yenik düşüyordum. Gücüm kalmıyordu. Etrafımda olan biten dökülmüş, yıkılıyordu. Kavrama yeteneğim azalmış, idrak yollarıma giden damarlar kendini tıkamıştı.

İLİKLENMİŞ RUHLAR #WATTYS2018Where stories live. Discover now