11 ➳ 'duygu denizinde dalgalar'

2.4K 250 404
                                    

'Dalgalar yutmadan önce bulmalıyım Güneş'i.'

🌼🌼🌼

Hiç konuşmadığım, dışarı adımımı atamadığım, her saniyesi odamda geçen ve vakit geçsin diye neredeyse odamın her duvarını kaplayabileceğim onlarca çizim yaparak geçirdiğim günler...

Son çizimimi bitirdiğimde Han Nehri'nin önünde arkası dönük olan adama baktım. Farkında olmadan korkulukların üzerinde duran bu adamı neredeyse tıpatıp bana benzeterek çizmiştim. Nehrin dalgaları köpürüyor, adamın saçlarını ve kıyafetlerini uçuruyordu. Kağıdı ters çevirdim ve oturduğum koltukta arkama yaslanarak bakışlarımı tavana çevirdim.

Odamdan bile hiç çıkmamıştım. Bayan Lee, yalvarırcasına yememi söylerken kapıma defalarca yemekler bırakmıştı. Sadece açlıktan geberecek gibi hissettiğimde birkaç lokma yemiştim. Bu etkisini göstermiş olmalı ki en az beş ya da yedi kilo vermiştim. Zaten salaş olduğu için aldığım ama bu sefer içinde kaybolduğum gri tişörtümün altından bedenime baktım. Ne acınası...

Her sabah aynayla karşı karşıya geldiğimde daha da koyulaşıyordu göz altlarım. Yüzüm biraz daha çöküyor ve soluyordu. Yutkundum ve masamdaki takvime baktım. Bugün cezam bitmişti. Daha doğrusu şu anda saat 00.00 olduğu için tam olarak dakikası dakikasına bitmişti.

Bu bir ayda çok şey kaçırmıştım.

Dans gösterisi, lüks otelde okul gezisi, Jennie'nin doğum günü partisi...

Hepsini kaçırdığıma inanamıyordum. Dans gösterisi için çok çalışmıştım ve onu kaçırmak sinirlerime dokunmuştu. İnsanların okula gelmemem hakkında ne düşündüğünü bilmiyordum ama dans gösterisinde olmadığımı gören herkes ciddi şeyler düşünmeye başlamış olabilirdi. Çünkü dans ekibinin lideri olarak, dans gösterisi kaçıracağım son şey olurdu.

Kaldı ki matematik sınavına da girememiştim. Önceki notumun pek iyi olduğu söylenemezdi, üzerine bir de ikinci sınava girememek son darbe olmuştu benim için.

Üzerimde gri tişörtüm ve ince siyah şortum varken üzerimi değiştirme gereği duymadan odamdan çıktım. Aynaya bile bakmamıştım, korkunç göründüğüme emindim. Aşağı indim ve doğrudan annemin odasına ilerledim. Babam hala iş için yurt dışındaydı. Koparması gereken önemli bir ihale olduğunu söylüyordu.

Kapıyı tıklatmadan direkt içeri girdim ve ses çıkarmamaya özen göstermek gibi bir şey de yapmadım. Zaten pek iyi durumda olmayan psikolojim son bir ayda daha da darbe almış ve hiçbir şeyi umursayacak halim kalmamıştı. 

İçeri bir anda dalmamla birlikte yatağında uyuyan annem irkilerek uyanmış ve çatık kaşlarıyla bana bakmıştı. "Ne yapıyorsun Jungkook?!"

Yüzüne bile bakmadan giysi dolabının içindeki kasaya yöneldim. "Jungkook dedim!" Hışırtı seslerinden yataktan kalktığını anlamıştım. Şifreyi girdim ve kasayı açtım. Şifreyi bilmeme rağmen bir aydır kasadaki telefonumu almamamın sebebi tamamen insanlara verdiğim sözü tutma prensibimden dolayıydı. Gizli saklı işlerden hoşlanmaz ve yapmazdım. Bu bir ay içerisinde gizlice telefonumu alsam da vicdan azabı çekeceğimi bildiğim için yapmamıştım.

Kasa açıldığında görünürde olan telefonu elime aldım. "Jungkook beni duyuyor musun sen? Bırak o telefonu çabuk!" Dolabı kapattığımda annemle karşı karşıya gelmiştik. Ellerini beline yerleştirmiş meydan okurcasına başı dik bir şekilde gözlerime bakıyordu. 

Telefonu kaldırdım ve onun gibi başımı dikleştirdim. "00.00. Süre bitti."

Bir şey demesine izin vermeden girdiğim hızda odadan çıktım. Arkamdan bağırmasını duyabiliyordum ama her ne kadar bağırsa da diyecek bir şeyi yoktu. Süre bitmişti.

𝗹𝗼𝘀𝘁 𝗺𝗲𝗺𝗼𝗿𝗶𝗲𝘀'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Where stories live. Discover now