22 ➳ 'anıların hislerle dansı'

1.4K 203 266
                                    

'Kargaşanın ortasında zaman duruyor.'

🌼🌼🌼

Jungkook kararlı ve rahat adımlarla restorana ilerlerken ben de ona tezatlık içerisinde bir o kadar kararsız ve gergindim. Jungkook'un amacını hala anlayabildiğim söylenemezdi, dahası pek iyi amaçlarmış gibi de hissetmiyordum.

Girişteki garsona kısaca ismini verdikten sonra garson yerinden aceleyle fırlayıp Jungkook'un önceden rezarvasyon yaptırdığı masaya doğru ilerledi. Jungkook o kadar uzun adımlar atarak yürüyordu ki sinirle bir nefes verip hafiften koşar adım aramızdaki mesafeyi yarım metreye indirdim. Sanki tek başına gelmişti, rahatlığa bak!

Gözlerden uzak ve manzaralı oldukça şık bir masaydı. Jungkook bize uzak olan sandalyeye ilerlerken ben de karşısındakine oturdum. Çantamı sandalyenin kenarına astıktan sonra Jungkook'un üzerimde dolanan bakışlarını görmezden gelip bakışlarımı Seul'un ışıltılı gecesine çevirdim. Yaklaşık bir dakika kadar Jungkook inatla bana ben de inatla dışarıya bakmıştım. Pes etme noktasına geliyordum ki garson elinde menülerle geldi. İmdadıma yetiştin.

Buna ihtiyacım varmış gibi garson tam uzatırken menüyü hızla elinden aldım ve tüm dikkatimi menüye çevirdim. Jungkook kibar bir tonda "Ben sipariş vereceğimiz zaman sizi çağırırım," diye mırıldanarak önündeki menüye döndü. Garson gittikten sonra gergince yutkunup dikkatli bir şekilde menünün üstünden bakışlarımı Jungkook'a çevirdim.

Başını hafifçe yana eğmiş tek tek menüdeki yemeklere bakıyordu. Benim gibi menüye dimdik tutmak yerine yatırarak tuttuğu için yüzünün tamamını görebiliyordum. Menüyü tutan bir elini kaldırıp saçının bir tutamını kenara attı. Atarken refleks olarak gözlerini kaldırdığında ona olan bakışımı yakalamıştı. Dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrılırken sinirle dudağımı sertçe birbirine bastırdım ve menüyü iyice dik hale getirip gergin bir halde menüye bakmaya başladım. Aptal Chaeyoung, neden ona açık veriyorsun?

Parmağını elimdeki menünün ortasına bastırarak menünün yatmasını sağladı ve hafifçe bana doğeu eğildi. "Hala seçmedin mi?" dedi eğlenir bir tavırda. Tam konuşmak üzere dudaklarımı aralayacaktım ki bana bu gece konuşmamamı istemesi geldi. O istediği için değil, ona gıcıklık olsun diye konuşmayacaktım. Ciddi bakışlarımı koruyarak çekinmeden gözlerimi gözlerine diktim ve başımı olumsuz anlamda salladıktan sonra tekrar menüye baktım. Dışarıdan bu kadar ciddi göründüğüme aldanmayın, içimde kıyametler kopuyordu. Öyle ki aç olsam da menüye dahi odaklanamıyordum.

Bakışları menüdeyken rahat bir şekilde konuşmaya başladı. "Kameramanlar arasında olduğunu bilmiyordum."

Konuşmayacağımı biliyordu. Bu bir bahane miydi onun için? Huzursuz bir nefes verdim. Lafları ağzına tıkmayı çok istiyordum ama kabul etmiştim bir kere konuşmayı. "Rajska* seversin diye tahmin ediyorum."

(y/n: rajska bifteğin üzerine özel sos ve yanında patates püresiyle hoş bir servisle sunulan bir yemektir.)

Menüyü bıraktım ve kollarımı göğsümde kavuşturarak arkama yaslandım. Tahmin ediyormuş demek. "Sanırım konuşmanı istemediğimi hatırlatmaya çalışıyorsun," diye mırıldandı ve derin bir nefes verdi. Başımla onaylayacakken son anda durdum. Madem ben sinir olmuştum, o da sinir olacaktı.

Yine de sabırlı bir şekilde ciddiyetini bozmadı ve beni şaşırtacak bir şey söyledi. "İstemediğin bir şey yemeni beklemiyorum elbette. Ne sevdiğini sen söylemeyeceksen senin hakkında bilgiye sahip olan Park Jimin'e sorabiliriz." İğneleyici bir şekilde konuşarak cümlesinin sonunda samimiyetsiz bir gülümseme takındı. Şaşkınca dudaklarımı araladığımda telefonunu çıkardı. Blöf falan yapıyordu, değil mi?

𝗹𝗼𝘀𝘁 𝗺𝗲𝗺𝗼𝗿𝗶𝗲𝘀'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin