- Merhaba Ben Ser... Şey Yani Asel-

103K 7.5K 1.1K
                                    

Seren, daha doğrusu yeni adı ile Asel, kadının ev dediği küçük bir saraya benzeyen yapıya baktı. Eve ulaşmadan önce ağaçlarla kaplı bir patikadan geçmiş, süs havuzunun etrafından dolanmış, sonunda malikânenin ana giriş kapısına gelmişlerdi. Arabadan indiğinde ise resmen dili tutulmuştu. Bahçenin etrafı ağaçlarla kaplıydı. Bu şekilde dışarıda olan hiç kimse bahçeyi göremezdi. Şu an ekim ayında olmasalar etrafta rengârenk çiçeklerin olacağına adı kadar emindi. Solan yapraklar kahverengi, sarı ve turuncunun farklı tonlarındaydı ve yerde bir tane bile yoktu. Evin bahçıvanı çok iyi çalışıyor olmalıydı. O an bahçenin uzak bir köşesinde tulum giymiş iki insanı görünce bahçıvanın bile iki kişi olduğunu anladı. Gerçekten ailenin maddi durumu iyi olmalıydı. Böyle görünen bir evin yanından bile geçmemişti. Her ne kadar tanımadığı bu insanların yanında olmak istemese de hastane de olmaktan daha iyiydi. Ne de olsa istemese de bu beden de üç ay boyunca kısılıp kalmıştı.

Hastane de yaşadığı ani krizden sonra doktor bir gün daha onu gözlem altında tutmuş, ardından psikiyatri kliniğine göndermişti. Oradaki doktor birçok soru sormuş ve onu konuşturmaya çalışmıştı ama Seren'in bildiği herhangi bir şey yoktu. Bu yüzden sessiz kalmayı tercih etti ve bir daha intihar etmeyeceğine dair doktoru temin etmeye çalıştı. Doktor sonuna travma sonrası stres bozukluğu gibi genç kadın tam anlamadığı bir durumda olduğuna dair kanaat getirmiş ve bir iki tane ilaç yazmıştı. Ona bakan doktor ilaçlarından memnun kalmış olacak, onları hemen hastaneden taburcu etmişti. Genç kıza ise adam onu başından sepetliyormuş gibi gelmişti. Sanki uzun zamandır onunla uğraşmak zorunda kalmış gibiydi. Seren, adamı bir daha görmeyeceğini düşünerek durumu umursamadı. Şimdi ise Asel'i eve getiren annesi ve babası ile bahçede dikiliyordu.

Eve bakarken kendine hakim olamamıştı. "Vay canına. Buraya geldiğime inanamıyorum," diye mırıldandı. Gördüğü yapının görkemi karşısında hayran kalmıştı. Kendi evi burada hizmetçilerin kaldığı kattan daha küçük olmalıydı.

Hastanede onlarla beraber olan ve Asel'in babası olduğunu düşündüğü adam aracının bagajından çantaları alarak kızın yanına geldi. Oldukça sevimli ve babacan bir tavrı vardı. Bıyıkları ve göbeğiyle genç kadına Yeşilçam filmlerindeki zengin ve yardımsever adamları hatırlatıyordu. Adam kıza baktığında gözleri sevgi ile dolmuştu. Yüzünde ise mahcup bir gülümseme vardı.

"Biliyorum evi boğucu buluyorsun ama okuluna gidene kadar idare edemez misin? Hem eşyalarını da getirdik." Elindeki çantalarını öne doğru uzatırken anlayış bekleyen bir ifadesi vardı. Üstelik adam utana sıkıla konuşmuştu. Sanki genç kızdan çekiniyormuş gibi bir hali vardı. Bu yaşta ki adamın kendisinden -daha doğrusu bedeninde bulunduğu kızdan- bu kadar çekinmesi onu şaşırtmıştı.

"Az önce bu yapıya boğucu mu dediniz?" Seren kendini engelleyemeden kahkaha attı. "Buraya bizim mahalle sığar be!" Tekrar kahkaha atacağı sırada kadın ve adamın şok olmuş ifadelerini gördü. İkisi de sanki senkronize hareket etmek için sözleşmiş gibi kaşlarını çatmış, ona endişe ile bakıyorlardı. Salaklık yaparak tuhaf davranmıştı. Hemen yanlarına giderek ikisinin koluna girdi.

"Annecim, babacım okula gidene kadar sizinle kalacağım için mutlu oldum. O yüzden ne dediğimi bilmiyorum." Kahretsin! Nasıl davranması gerektiğini hiç bilmiyordu. Az da olsa Asel'I tanımış olsaydı en azından nasıl hareket edeceğini bilirdi. Çünkü genç kızın konuşmasından sonra adamla kadın iyice dehşete düşmüş görünüyordu. Seren neyi yanlış yaptığını düşünmeden edemedi. Yalnız her ne yapıyorsa bir an önce son vermeliydi.

Kadın, kızın düşünceli ve durgunlaşan halini görünce hemen kendini toparladı. Gözlerinde hala endişe olsa da yüzü bir gülümseme ile aydınlandı.

Misafir RuhWhere stories live. Discover now