otuz yedi |kan ve revan|

78K 4.5K 344
                                    

Bölüm geç geldi evet ama İstanbul'daydım ondan. Telefondan yazarak anca paylaşabiliyorum. Hatalar affola düzeltmeye vaktim yok.

İthaflar bir sonraki bölüme kaldı kusura bakmayın. Şimdiden keyifli okumalar dilerim.

Yorum yapmayı unutmayın, sizi çok seviyorum ballar. 💋❤️🎀💕

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

—-

Zamanın biz insanlardan çaldığı birçok şey vardır. Güzel anılar ve aşk gibi. Bize bıraktığı birçok şey de vardır elbet; Hasret ve kalp sanrısı gibi...

Deran Bejindar, tam olarak ikinci kısmın orta çizgisinde seyrediyordu. Yüreğinde pare pare olmuştu tüm mutlulukları. Zamana sıçrayan anılarından geriye bir hiçten başka birşey kalmamıştı. Sirayet eden acılarının ise dayanılacak raddeyi çoktan katettiğini söylemek isterim.

Gözleri etrafına bomboş bir ifade ile bakarken sol elini karnından hiç çekmemişti iki gündür. İki gün dediğime bakmayın, onun için iki ömürdü 48 saat. 48 saatte bırakttığı büsbütün umutları ve parçalanmış hayalleri vardı kırıkları yüreğine batan. Nasıl söz etmeli, ne demeli herkes şaşkındı. Kimse ne yapacağını bilemiyordu. Sanki herkesin eli, kolu, ayağı bağlanmış gibiydi. Cümleler kifayetsiz, kelamlar ise gereksizdi tam da bu anda.

"Deran," diyerek sözlerine başlayan Farah, belki de kadına ilk kez ismi ile sesleniyordu. "Bir şeyler yemek zorundasın! O karnındaki sabi için, bir şeyler yemen gerekiyor. Anlıyor musun beni?"

Dışardan gelen her şeye karşı tepkisizdi kadın. Gözleri bakıyordu ama görmüyordu. Dudakları mühürlü idi ama susmuyordu, içine içine atıyordu çığlıklarını. Bu kadar sakin görünmesi tamamen onun aldatmacasıydı, içinde kopan fırtına Karadeniz'dekileri sollardı.

"Abla, eniştem senin ve evladınız için gelecek. O yüzden lütfen ye artık şu yemeğini. Sana iyi bakamadık diye bize yapmadığını bırakmaz, sanki tanımıyorsun onu."

Dünya üzerindeki tüm insanlar toplanıp aynı anda konuşsa, yine de etki etmeyecek bir hal vardı kadında. Beynindeki şeytanlarını susturamadığı sürece sanki tamamiyle kendini bu dünyaya kapatmış gibiydi.

"Bencillik yapıyorsun," diyerek bir anda konuşmaya başlayan Mustafa, herkesin kendine hayretle bakmasına sebep oldu. Bu salonda ailesi ve Piran Ailesi de bulunmaktaydı. Buna büyükleri de dahildi. Fakat yine de Mustafa bunu önemsememiş ve dikteli sözünü etmekten geri durmamıştı. "Senin acını burada ki kimse anlayamaz yenge, haklısın. Ama senin düşünmen gereken bir can daha var. Bir ebeveyn kendinden önce daima evladını düşünmez mi? Onun iyiliği için her daim çabalamaz mı? Peki sen yenge, onun için canını vereceğini bilirken şimdi neden sağlığı için yemek yemiyorsun? Ona Allah korusun bir şey olursa yaşayabilir misin? Ağabeyim yaşayabilir mi?"

AĞA [TAMAMLANDI]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin