§ On §

21.1K 953 236
                                    

  İçimden binlerce kez küfür ederken önümde diz çökmüş Ekin'le bakışıyordum. Dümdüz bakıyordu. Can onu zorla ittirmiş ve beni kaldırmaya zorlamıştı. Ah, Can!

"Dans etmek zorunda değiliz, geç yerine hadi." İstemediğinden dolayı böyle bir şey söylemiştim. Ama o onaylamaz anlamda kafasını salladı.

"İstemediğimden değil. Kalk hadi, dizim ağrıdı." diyerek gülümsedi. Ben de gülümseyip elini tuttum ve piste çıktık. Ben ellerimi omuzlarına, o da belime sardı. Hayır, arkadaşlar, sandığınız kadar romantik değil. Odun gibi sallanıyoruz yani, sorun yok.

"Bir... Şey söyleyeceğim." Kafamı olumlu anlamda salladım. Şu an yüzünü göremiyordum. Çünkü biraz yakın duruyorduk ve neredeyse dudaklarım omzuna değecekti. "Çok güzel kokuyorsun." Hafifçe gülümsedim.

"Teşekkür ederim." diye mırıldandım. Ardından bir çocuk sahneye çıkıp şarkıyı durdurdu ve mikrofonu eline aldı. Bu süreçte dans eden herkes birbirinden ayrılmış, onu izlemeye başlamıştı.

"Böyle parti mi olur, arkadaşlar? Haydi, eğlenmeye geldik!" Hareketli bir parça çalınca ben oturmayı tercih ettim. Ekin de peşimden gelip masaya oturdu. Açıkçası kendimi yaşlı nineler gibi hissetmiştim. Gerçi onlar hiçbir dansa kalkmıyorlardı ya, ben kalkmıştım bir kere.

"Ne o? Dikkatini mi çekmedi?" Ekin'e döndüm. Bu çocuk Arap atı gibi sonradan açılmıştı. Yani ayıptır söylemesi ben ilk günlerde bu çocuğu dilsiz bile sanmıştım.

"Çekmedi. Elbiseden dolayı dans etmek zor." Elbiseyi bahane edince onaylar anlamda kafasını salladı. Yüz ifadesi sanki inanmıyormuş gibiydi ama umursamadım. İleride dans eden Anka ve Selim gözüme çarptı. Ben onları yakıştırıyordum. Acaba Anka'nın dediği o şeyden mi yapsam? Hani biriyle eşleştiriyormuşsun falan. Ay neyse, adını bile bilmediğim şeyi yapmam ben. Kalsın.
  Müziğin bitmesiyle Anka'yla Selim de oturdu. Ve herkes tamamlandığından koyu bir sohbet başladı. Bence bunlar iyi çocuklardı. Bize kötülüğü dokunacak tip yoktu hiçbirinde. Arkadaşlık kurallarıma uyuyorlardı.

"Hayır, ben takım tutmuyorum." Anka'nın üzerine giden Can birazdan ölecekti sanırım. Çünkü Anka herhangi bir sorunun, ona, birden fazla kez sorulmasına sinirlenen bir kızdı.

"Hayır, tutuyorsun. Süründürmesene be kızım. Söyle ve kurtul."

"Can tutmuyorum diyorum! Takım tutmuyorum, tutmayacağım da, aa!" Anka gerçekten takım tutmazdı ve şu anda olduğu gibi kimseye de laf anlatamazdı.

"Sen tutuyorsun!" Aniden bana döndüğünde beklemediğim için şaşırdım. Gülümseyerek, "Hangi takımlısın?" diye sordu. Bu... Pek normal bir gülümseme değildi.

"Milli takımlıyım ben."

"Sen de mi?"

"Evet, ben de. Sen söyle bakalım, hangi takımlısın?"

"Ben Beşiktaşlıyım." Göğsünü gere gere söylerken Selim kafasına vurdu.

"Yalancı ya bu. Haftada bir takım değiştiriyor."

"O küçükkendi. Artık Beşiktaşlıyım. Ve ölene kadar başka takım tutmayacağım." Kahramanmış havalarına girince bu sefer Ekin kafasına vurdu. Ay, çocukta beyin hücresi kalmadı resmen.

"Adamsın!" Kızacağını sanarken o gülümsüyordu. Sanırım bu hareketi sevgi babında yapmıştı. Biz sarılıyorduk, onlar da birbirlerinin kafasına vuruyorlardı. O zaman Selim niye Can'ın kafasına vurmuştu?

"Ben sevdiğim kızın fanatik olup zıt takımı tutmasına karşın nötr takılıyorum." dedi Selim. Gözlerim istemsizce Anka'ya kaydığında, "Aklından geçen şeye bak." diye mırıldandığını duydum. Sanırım mırıldanmamıştı, bağırarak söylemişti. Çünkü masada onu tek duyan ben değildim.

Yaz KampıWhere stories live. Discover now