§ Yirmi Dört §

16.5K 810 220
                                    

  Elimize birer tane kahve alarak çıktık yemek salonundan. Merdivenleri inip odaya ulaştığımızda Anka beni soru yağmuruna tutmuştu.

"Neden sarıldınız Derin? Daha dün tokat atmıştın! Ayrıca yaptığı da hataydı!" derken kahvesini sehpaya bırakmış, yatağına oturmuştu. Ben de aynısını yaptıktan sonra hesap verdim.

"Biliyorum, haklı değildi. Yaptığı hataydı, her şeyin farkındayım. Sakin ol. Ama çok pişman olarak geldi ve dayanamadım. Benden sonra terapi gördüğünü söyledi. Kendini kontrol altında tutabiliyormuş artık. Hem özür diledi." Söylediklerimle yüz ifadesi yumuşarken rahatladım. Onun da böyle bir durumda affetmeden duramayacağını biliyordum. Hatta kimse duramazdı. Yaptığı hatayı fark etmişken, üstelik özür dilemişken ben kim olursa olsun affedebilirdim.

"Emin miyiz bir daha yapmayacağına?"

"Söz verdi. Yani tekrar saçma sapan bir şey yaparsa affetmeyeceğimi biliyordur." dediğimde onaylar anlamda kafasını salladı.

"Peki, bugün için bir planın var mı?" Kahvemi elime alıp üflerken, "Yok." dedim.

"Güzel! Çünkü bugün Berk bizi tekneye götürecekmiş."

"Berk kim? Tekne kim? Yani şey, ne teknesi?"

"Berk'i hatırlamıyor musun? Ekin'in pişkin arkadaşı. Dil okulundan izin aldığını söyledi. Babasının destekleriyle." Son cümleyi bastıra bastıra söylerken ben böyle bir şeyi neden yapabileceğini düşünüyordum. Bizi doğru düzgün tanımıyordu bile.

"Allah allah! İki gündür tanıdığı bizi, tura mı götürecekmiş?"

"Evhamlı olan benim Derin. Ayrıca tur değil, kalmalı."

"Kalmalı? Teknede kalmalı? Sorması ayıp kaç gün?" Anka yandan yandan sırıtırken cevapladı.

"Bir hafta." dedi. Tam bir şey diyecekken kapı çaldı. Anka kendini yatağa atınca ben kalkmak zorunda kaldım. Kapıyı açtığımdaysa karşımda görmeyi beklediğim son kişiyle bakışıyordum.

"Ateş?"

    •••

"Evet, beyler, bu Ateş. O da bizimle tekne turuna katılacak. İzin kağıdı problem değil, o zaten dil okuluna gelmedi."

"Hoş geldin Ateş." diyerek ilk adımı atan Ekin oldu ve tokalaştılar. Herkes tek tek tokalaştığında ben de sarılıp yanağını ısırdım.

"Bir insan hiç mi değişmez!" deyip yakınırken beni itmeye çalışıyordu. Başardığında omzuna vurup önüne döndüm.

"İçeri geçelim mi?" Bunu soran teknenin sahibi -Berk- olmuştu. Tekne dediğime bakmayın, bu resmen yattı. Hayallerimdeki yat desek de olurdu tabii.

Onaylar mırıltılar çıktığında valizimi alıp önden önden tekneye giriş yaptım. Ufak bir düşme tehlikesi atlatsam da hâlâ yaşıyordum. İçeri girip odaya eşyalarımızı bıraktık.

"Burada kaç oda var abicim? İç içe mi uyuyacağız?" diye soran elbette müstakbel abim olmuştu. Berk elindeki çantayı koltuğa koyduktan sonra konuştu.

"Burası var, yani koltuklar rahattır ve uyunabilir. Aşağıda iki tane yatak var. İkisi de çift kişilik ve ayrı odalarda. Oraya kızları alırız." Memnunca gülümsediğimde Ekin'le göz göze geldik. Ne yapacağımı bilemediğim için hemen gözlerimi çevirdim.

"Tamam! Odalardan biri Derin'le benim!" diye bağırdı Anka. Onu desteklemek için, "Evet!" dedim ben de. Anka'dan korkmayabilirlerdi ama iki Anka gücüne sahip kızlardan korkabilirlerdi.

Yaz KampıWhere stories live. Discover now