§ On Sekiz §

16.8K 811 74
                                    

"Blue team won!"

"İyi bok yediniz." diye mırıldandım. O kadar kişiyi vurmuştum nasıl kazanamamıştık gerçekten bilmiyordum. Ben bile hani, ben bile vurmuştum!

"Bizim kazanmamız gerekmiyor muydu?"

"Rus kızlar güzel ayarlamış." derken karşı tarafı süzüyordu Ekin. "Şuradaki kıza ne olmuş?" Gösterdiği yere baktığımda silahı kafasına vurduğum kız olduğunu gördüm. Hafifçe boğazımı temizleyip cevap verdim.

"Ufacık," Baş parmağımla işaret parmağımı birleştirip tırnağımın ucunu Ekin'e göstererek -veya gözüne sokarak- cümleme devam ettim. "Minicik bir kaza."

"Hm, pek minicik gibi görünmüyor aslında. Akşam odasına gidip pansuman yapsam iyi olacak."

"Sana mı kaldı be?" diye aniden çemkirdiğimde 'piç smile' yaparak bana döndü. Ben bile bana dönmüştüm. Hayır yani bana ne oluyorsa!

"Tamam Derin, yardıma gelebilirsin. On ikiden sonra senin mesain biter."

"Hahay! Zaten onun kafasını ben çökerttim içine. Bir de pansuman mı yapacağım? Ay, ne münasebet! Gitsin kendisi yapsın sarı çıyan."

Kollarımı göğsümde bağlayıp önüme döndüm. Ama Ekin'in bana baktığını hissedebiliyordum. Sonunda öğretmen -dinlemediğim- konuşmasını bitirdiğinde servislere doğru yürümeye başladık. Servis de çok uzaktı ve on beş dakikalık yolu vardı. Yok yok, çıldırayım diye yapıyorlar bence.

"Sen şimdi kızın kafasına bilerek mi vurdun? Canı da çok yanmıştır." Yanıma ne zaman geldiğini bilmediğim Ekin'e dik dik baktım.

"He, bilerek vurdum. Ben de götüne çip takmıştım, bütün oyun onu izliyordum. Deli misin nesin ya?" dediğimde kahkaha attı.

"Birden öyle söyleyince bilerek yaptığını zannettim. Yazık sonuçta güzelim kız. Dokunmaya kıyamazsın." Kinaye mi yapıyordu bu?

"Kıyarım. Doğrarım da. Döverim de. Siz erkekler olarak geri beyinli olduğunuz için kıyamazsınız." diyerek gözlerimi devirdim. İki dakika sinir etmişti. Benim Ekin'le bir derdim yoktu. Hatta kızla da yoktu ama beni dolduruşa getiriyordu. Ben de bunu bile bile dolduruşa geliyordum.

İleride servis göründüğünde utanmasam dans edecektim. Fakat onu yapmaya bile mecalim yoktu. Ormanda o ağır botlarla yürürken tüm enerjimi harcamıştım zaten.

Öğretmenler hızlanmamızı gerektiren hareketler yapınca yavaştan koşmaya başladık. Rus kızların normal yürümesiydi tabii bu. Bir de Ekin'in. Onlardan başka boyu beş metre olan yoktu zaten.

Kendi kendimi dolduruşa getirdiğimi fark edince içimde konuşan sesi susturmaya çalışarak servise bindim. Bu uzun yol kesinlikle uyumam için bir işaretti.

    •••

"Kalk artık Derin! Vinç çağırmama az kaldı, kalk!" Çevremden gelen seslerin bir türlü susmaması sonucu gözlerimi açtım. Sesler demiştim ama sadece Anka vardı.

"Herkes indi. Yoruldun tamam da odada uyursun. Yalvarırım kalk, yarım saattir yapmadığım şey kalmadı." Bıkkınlıkla konuşunca ağlamasın diye kalktım. Servisçi amca bizi bekliyordu ve sinirli görünüyordu. Ona sırıtarak yandan yandan indik. Otele girdiğimizde serin hava dalgası vücuduma çarptı. Açıkçası dışarısı o kadar sıcaktı ki tam Rus kızları ölmesi için tasarlanmıştı.

"Bir an gerçekten kollarımdan duman çıktığını sandım." diye yakındı Anka.

"Ben de orman yanıyor sanmıştım, sen miydin?" Bana gözlerini devirdiğini gördüğümde gülümseyerek merdivenleri çıktık. Odaya girdiğimizde temizlenmişti ve mis gibi kokuyordu. Hızla koşup kendimi yatağıma yüz üstü attım. Hem serindi hem güzel kokuyordu. Tam gözlerimi kapatmıştım ki kıçım titrediğinde çığlık atarak kalktım. Gerizekalı Anka yataktan düşünce bir de ona kahkaha attım.

"Ödümü patlattın! Ne bağırıyorsun mal?" Ayağa kalkıp yatağına oturunca artık telefonuma bakmam gerektiğini anladım.

Mandabiciğim arıyor...

Evet, abimi böyle kaydettim. Ne varmış yani? Hem mandalar kaslı olur ondan şey yaptım ben.

"Ne?"

"Derin'ciğim, canım kardeşim sen neden sığır gibi davranıyorsun?"

"Kendini gör diye yapmıştım. Hani sen de genelde bu tarz cevaplar veriyorsun ya." Sinirlendiğini belirten bir nefes verince sırıttım.

"Gerizekalı, şöyle gelip kafana bir tane geçirmek istiyorum."

"Beni çok özlediğini biliyorum da bu kadar belli etmesen mi?"

"Ben mi seni özlemişim? Allah düşmanımın başına vermesin!"

"Tamam Ateş, tamam diyorum ama. Abarttın, ayıp oluyor insanlara."

"Senin beynini klor yakmış. Hadi, çok havuza girme. Ben kapatıyorum." Aniden yüzüme kapatınca ufacık bir küfür savurmuş olabilirim. Ne yapayım yani? Yüzüme kapatılmasını sevmiyorum.

Telefonumu yatağa bırakacağım sırada tekrar çalınca bir hışımla açtım.

"Ne var be?!"

"Asıl söylemem gereken şeyi unuttum, klor beyinli."

"Alzheimer mısın abiciğim? Hadi, inşallah!"

"Tövbe de lan gerizekalı!" O sinirlenince ben kıkırdadım. Küçüklüğümden beri onu sinir ettiğimde gülüp kaçardım.

"İnşallah dedim o kadar, tövbe falan diyemem şimdi. Ne söyleyeceksin sen?"

"Bir hafta sonra yanına geliyorum. Annemler balayı tazelemesi yapacağı için beni İngiltere'ye postalıyorlar." dediği şeyle ağzım kocaman açılırken ufak çaplı bir çığlık attım. Ateş'in homurdanmasını duymazdan gelerek konuştum.

"Nereye gidiyorlar ya? Ne balayı, ne tazelemesi?"

"Kızım sanki ben sana meraklıyım! Allah allah."

"Ben seni hiç aramıyorum yalnız. Hep sen beni arıyorsun ve evet, sen bana meraklısın." Abimin sesi kesilince kapattı sanmıştım. Ama aniden bağırınca ödüm bokuma karıştı.

"Anneeeğğğ! Nereye gidiyordunuz siz?" Karşıdan gelen cevabı duyamadığım için bekliyordum.

"Oha ama anne! Beni bunu..." Ve telefon yüzüme kapanır.

"Mal!" diye bağırıp telefonumu yatağa fırlattım. O sırada Anka'yla göz göze geldik. Hafifçe sırıttı. Ne diyorduk buna? Evet, piç smile.

"Neye kızdın sen? Büyük ihtimal telefon yüzüne kapandı." dedi sorarcasına.

"O zaten var ama başka bir şey de var."

"En kötü ihtimali düşünüyorum." Ağzımı açmış konuşacakken kapı çaldı. Anka'ya elimle bir dakika işareti yapıp kapıyı açtım. Karşımda Ekin, Selim ve Can duruyordu.

"Biz plaj voleybolu oynamaya gidiyoruz, gelecek misiniz?" Selim'in sesini duyan Anka destek babında yanıma geldi.

"Gidelim mi?" diye ilk bana dönse de cevabımı beklemeden, "Gidelim gidelim. Geliyoruz, bekleyin."

Anka kapıyı çocukların yüzüne kapatıp bana döndü. "Söyle."

"Ateş geliyor."

"Ne?! Ne demek bu?!" Anka'nın çığlığıyla kapı tekrar çalmaya başladı. Sanırım bu sefer sadece ellerini değil, ayaklarını da kullanıyorlardı.

"N'oldu lan kaçırıldınız mı?"

"Salak mısın Can?" diyerek kapıyı açtı Anka. Ancak tam kadro durmuyorlardı. Ekin yoktu, gitmişti. Nerede olduğunu sormak istemesem de benden bağımsız hareket eden bir şeyler vardı vücudumda.

"Ekin nerede?"

    •••

Merhaba! Kaynaklarım tükenmek üzere, bana fikir vermek isteyenler varsa kapım onlara her zaman açık!

-Bölüm yorumunuzu buraya alabilirim :)

Görüşmek üzere!🖤

Yaz KampıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin