§ Yirmi Bir §

16.4K 856 123
                                    

Aşırı müzik sesinden dolayı kendimi bile duymuyordum. Diğerlerini zaten duyamadığım için kendime yönelmiştim ama iç sesim bile can çekişiyordu şu anda.

Ve de az önce ortaya geçmiş yaşlı bir teyze edasıyla dans eden doğum günü kızından bakışlarımı alamıyordum. Berbat dans ediyordu ve birazdan tek başına salsa yapmasından korkuyordum.

"Eğleniyor musun?" Boynumda hissettiğim nefesiyle irkildiğim kişi Barkın'dı. Nasıl tanıdığımı soracak olursanız kimse birine bu şekilde yaklaşmazdı. Ona döndüğümde burunlarımız birbirine değdiği için bir adım geriledim.

"Açıkçası eğlendiğimi söyleyemeyeceğim." dediğimde düşündü. Nereden biliyorsun düşündüğünü, demeyin çünkü gözleriyle etrafı tarayan insanlar düşünür. Yani genelde öyle olur.

"Shot atmaya ne dersin?" Gözlerim irileşirken etrafta Anka'yı arıyordum. Çünkü onu bulursam Barkın'dan kurtulabilirdim ama yoktu. Birkaç metre uzağımda Selim'le sohbet eden kız bir anda kaybolmuştu. Derin bir nefes alıp Barkın'a döndüm.

"Neden shot atalım ki?"

"Eğlenmediğini söyleyen sensin ve ben de seni eğlendirmeye çalışıyorum."

"Shot atarak mı?" dediğimde yüzü düştü. Ama üzüldüğü için değil, sinirlendiği içindi. Yine üzerime yürümesi en son isteyeceğim şey olduğu için hafifçe gülümsedim. "İyi fikirmiş." Eski yüzü geri geldiğinde barmenden bardakları istedi. Kısa sürede önümüzde duran bardağı eline aldı. İçeceğini sandığımda bana bakarak saydı.

"3,2,1!" Aynı anda shot attığımızda boğazımın yandığını hissettim. Birkaç kez hafifçe öksürüğümde barmen bardakları tekrar doldurmuştu. Barkın bana bakıp saydığında tekrar aynı anda diktik.

Böyle böyle yanlış hatırlamıyorsam yedi shot yapmıştım. Sekizinci bardaklarsa önümde duruyordu. Ancak ben iki tane bardak görüyordum. Bardağı tutmaya çalıştığımda elim boşluğa denk gelmişti. Ve tekrar tutmaya çalışırken bardak masadan düşüp kırıldı. Bu müzikte kimse duymamıştı ama ben cam kırıklarından korktuğum için çığlık atınca fark edilmiştim. Etrafıma bakındığımda insanlar da artmıştı. Her şey artıyordu ya da benim gözlerim bozulmuştu.

Ekin Soysal

Can'la bar taburelerinden birine oturup viski içerken arka tarafımdan gelen çığlıkla irkilmiştim. Hızla döndüğümde Barkın ve Derin'i yan yana görmeyi beklemiyordum. Derin bar taburesinde dengede kalmakta zorlanıyor gibiydi. Barkın'sa sadece kırılan bardağa bakıp sırıtıyordu. Daha fazla oturduğum yerde duramadım ve Derin'in yanına gidip kolundan tuttum. Aşağı indirirken cam kırıklarına basmaması için yanıma çektim.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen?" Gideceğimiz sırada bizi durduran elbette Barkın olmuştu. Derin'den kaynaklı bir durum değildi ama Barkın gerçekten tam bir gerizekalıydı.

"Derin'i alıyorum."

"Alamazsın. Biz konuşuyorduk ve sen sonradan geldin."

"Zaten sabahtan beri buradayım demiyorum. Derin'i alıyorum. Kim bilir ne kadar içirdin kıza. Ayakta bile duramıyor." dediğimde kızaran yüzüyle yanıma yaklaştı ve Derin'i kolundan çekip yanına aldı. Tek yaptığım şey gülümsemekti.

"Onu ben sarhoş etmedim! Kendisi içmek istedi ve buna da sen karışamazsın."

"İçmek istemiştir elbette ama kör kütük sarhoş olacak kadar değil!" diye bağırdım ve Derin'i tekrar yanıma çektim. Barkın kızaran yüzüyle biraz daha yaklaştı.

"Belki dertli! Belki üzgün! Belki canı yanıyor! Belki aşık! Bunlar yüzünden içmek istemiş olamaz mı? Kör kütük sarhoş olamaz mı?" Derin'i yanına çekeceği sırada geriledim. Yetişemediği için kolunu da tutamamıştı.

"Nesin ulan sen? Eşkiya mı kesildin başımıza? Siktir git, ver şu kızı da!" Derin'e asıldığında ben de asıldım ve ben daha sert çektiğim için biraz bana sarılmak zorunda kalmıştı.

"Eşkiya değilim. Sadece Derin'i koruduğuma emin olabilirsin. Onu sevdiğini iddia ediyorsun ama ona zarar vermekten başka bir şey yapmıyorsun." dedim ve kavgaya karışmak istemediğim için Derin'i sıkıca tutarak çıkışa yöneldim. Burada onun da kalmak istediğini sanmıyordum.

Diskodan çıktığımızda geldiğimiz yer sahil olmuştu. Daha doğrusu benim onu getirdiğim yer. İskeleye doğru yürüdüm ve Derin'i oturttum. Ardından kendim de yanına oturdum. Yüzüne baktığımda gözlerini doğru düzgün açamıyordu. Saçlarını kulağının arkasına koydum. Yüzünü böyle daha iyi görebiliyordum.

"İyi misin?" diye mırıldandım. Ardından, "Üşüyor musun?" diye de ekledim. Kafasını olumsuz anlamda salladığında rahatladım. Çok fazla shot yaptığı belliydi ve harika olamazdı. Ayrıca üzerindeki uzun kolluydu, üşümezdi ama sormaktan bir şey kaybetmezdim. Biraz ayılması için Derin'i bıraktım ve denizin suyuna yetişmeye çalıştım. Yüzünü yıkarsam belki açılabilirdi.

Ben kolumu suya uzatmışken üzerime sular geldi. İlk başta Derin'in yaptığını düşünsem de yanıma baktığımda Derin yoktu. 'Gitseydi görürdüm' diye düşünürken birinin, "İmdat!" diye bağırmasını duydum. Ve bu kişi Derin'den başkası değildi. Hızla ayağa kalktım ve suya atladım. Çırpınan Derin'e doğru yüzüp belinden yakaladım. Ellerini omuzlarıma koyduğunda vücutlarımız birleşmiş olduğunu fark ettim. İnip kalkan göğsü bunu fark etmemdeki birinci etkendi.

"Yüzme bilmiyor musun?" dedim nefes nefese kalmışken. Gözlerini kırpıştırdı ve, "Biliyordum ama boşluğuma geldi. Biz neden buradayız?" dedi.

"Çok içtiğini görünce hava alman için dışarı çıkardım ama suya atlayıp boğulma taklidi yapmanı ve benim de gelip seni kurtarmamı planladığını bilmiyordum." Gözleri irice açılırken çırpındı. Ama şu anda onu bırakmaya niyetli değildim.

"Ya ne alakası var? Nerenden uyduruyorsun sen? Neden böyle bir plan yapacakmışım? Sen kendini prens falan mı sanıyorsun?" Sorularını art arda dizdiğinde sadece kahkaha atmakla yetindim. Çünkü böyle bir şey planlamadığını biliyordum, zaten az önce kendinde değildi ama onunla uğraşmak hoşuma gitmeye başlamıştı.

"Tamam, bana hayran olduğunu herkese söylemem korkma." dediğimde sinirlenip omzuma vurunca inledim. "Yalnız acıtıyorsun."

"Geber!" Tekrar çırpınmaya başladığında kurtulmak istediğini anlıyordum ama onu bırakmadım. Bence pozisyonumuz güzeldi ve bir daha böyle bir pozisyona gireceğimizi sanmıyordum. Onun için tadını çıkarıyordum.

"Ayıp ediyorsun, Derin. İnsan hayran olduğu insana geber der mi?" Sinirli yüz ifadesi yerini hafifçe sırıtan bir ifadeye bıraktığında gülümsedim. Yavaş yavaş bana yaklaştı ve yakınımda durdu. Şu anda onu öpmek istiyordum ama küçüklüğümden beri kendime sadece karımı öpeceğime dair söz vermiştim. O yüzden dayanmalıydım. Tabii ondan önce Derin'in beni öpmemesi gerekiyordu.

"Ne yapıyorsun?" diye sorduğumda biraz daha yaklaştı ve aniden kollarımın arasından kaydı. Şaşkınlıkla onu izlerken bu yaptığının oyun olduğunu anlamıştım. Karıma vereceğim öpücüğün gitmediğine mi sevinsem, Derin'le güzel pozisyonumuzun bozulduğuna mı üzülsem bilememiştim şu anda.

"Demek ki kollarını sıkarak olmuyormuş, Ekin Bey." deyip yüzmeye başladığında suya daldım ve ayaklarına dokundum. Ancak belli belirsiz dokunuyordum. Evet, tam bir balık gibi. Suyun yüzeyine çıktığımda bağırmaya başladı.

"Ah! Balık var Ekin!" deyip boynuma atlayınca hafifçe gülümsedim. Ve kollarımla tekrar onu sabitledim.

"Demek ki kollarımı sıkarak oluyormuş, Derin Hanım." dedim. Çünkü bu sefer kurtulabilmek için pek de şansı yoktu.

"Senin bu yaptığına hile derler! Hem biz böyle nasıl yüzeceğiz?" diye bağırdı.

"Yüzmeyeceğiz. Ben az önceki intikamımı alamadım." dediğimde şaşkınlıkla dudakları aralandı.

"Balık ayağımı ısırıyor diye üzerine atladım farkındaysan. Daha ne istiyorsun ki?" deyince düşünüyormuş gibi yaptım. Onu bıraktığımda gülümseyerek bir şey diyecekken kafasını bastırıp suya batırdım. Ne de olsa intikam soğuk yenen bir yemekti.

Yaz KampıTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang