Selam
Maalesef ki bu bölümü hevesle yayınlamadım çünkü son iki bölümün yorum sayısı epey düşük. Bu durum bölümü yazarken hevessiz olmamı sağlıyor.
Maalesef ki +1000 yorumu geçmeden yeni bölümü yayınlamayı düşünmüyorum. Çünkü uygulamanın algoritması sadece yeterince oy ve yorumları alan hikâyeleri öne çıkarıyor. Lütfen hayalet olmayın.
Keyifle okuyun.
🖤
Alaz korkuyordu.Perla kıvranıyordu.
Mirel kan kaybediyordu.
Gözlerimi kapattım. Avuçlarımı kulaklarıma bastırıp, bir anlığına dehşetten kaçmak istedim ama kurşun ve parçalanma sesleri hala çok netti. Gözlerimi açtım, ellerimi kulaklarımdan çektim.
Alaz ağlıyordu.
Perla doğurmak üzereydi.
Mirel çok fazla kan kaybediyordu.
Kalbimin, ciğerlerimde attığını hissettim; hızlanıyor, hızlanıyor ve çok daha fazla hızlanıyordu. Oğlum çaresizce kapıyı yumruklarken, ben de yumruklarımı sıktım ve kendime kim olduğumu hatırlattım.
Savaşmalıydım. Çünkü benim ruhumda bir savaşçı yatıyordu. Eğer kaybedeceksem bile, bunu savaşırken yapmalıydım.
Boynumdaki fuları çıkardım, avuçlarımda topladım. Perla’nın ağzına tıkarken, “Bunu ısır.” dedim. “Her şey yoluna girecek.” Geri çekilip ona baktım. Komodinin hemen arkasında, yarı yatar pozisyonda duruyordu. Kurşunlar ona yaklaşmıyordu. Güvendeydi. Şimdilik. “Hemen döneceğim.”
Yerde yuvarlanarak Mirel’in yanına ulaştım. Kan, omzundan akarak tüm kolunu kaplamıştı ama yaslandığı duvarın dibinde doğrulabildiği kadar doğrularak ateş etmeye çalışıyordu.
“Mirel!” Omuzlarından tuttum, kendime çektim ve siyah hırkasını ters çevirerek üzerinden çıkardım. Yarasına temas etmiş olacak ki acıyla inledi ama bu çok kısa sürdü. O güçlü bir kadındı. “Şimdi bununla omzunu saracağım. Kanamaya müdahale edebilmek için biraz sıkmak zorundaydım.”
YOU ARE READING
KIZIL GECE +18
FantasyÖlüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyordu. Göğsüm inip kalkıyor, kalp atışlarım boğazımda hissediliyordu. Karanlığın bağrında yalpalayan a...