We Will Rock You

792 49 279
                                    

*Normalde koymayacaktım da kıyamadım medyaya bakın şarkı geldiğinde~*

Garajının olduğunu bile bilmedikleri okullarından çıktıklarında yerin altında bir geçidin olduğunu fark etmişlerdi. Kısa bir yolun ardından araba ufak bir yokuş çıkıp arkalarında bıraktı büyük duvarları. Bütün çocuklar geçmişlerine, hayatlarının geçtiği okullarına baktılar.

Belki yaşadıkları yerden yıllarca nefret etmişlerdi ancak ondan başka yuva da bilmiyorlardı. Şimdi tamamen yabancı oldukları bir dünyaya adım atmak üzerelerken yapmaları gereken şeyleri söyleyecek kimseleri yoktu.

Şoför yolun uzun süreceğini söylediğinde herkes biraz olsun uyuyabilmek için ya yanındakine ya da cama yaslanmaya çalışmıştı. Farkında olmadıkları şey ise heyecanın bedenleri ele geçirdiği ve ne yazık ki uykularını kaçırdığıydı.

Jong Dae etrafına bakındı. Düze otursa da Survivor ile Lost'un arasında kalmıştı. Yanlarında ne diyeceğini bilemiyor, sıkışmış gibi hissediyordu. Küçüklüğünden beri hep aynı arkadaşlarıyla takılmış olduğundan hiçbir zaman böyle sessiz ve kendi halinde olmamıştı.

En sonunda genişçe gerinip bütün dikkatleri üstüne çekti. Bütün görevin bu şekilde sıkıcı geçmesine göz yumamazdı. Buradaki en sosyal kişi kendi olduğundan konuşmayı başlatma kısmı hep kendine verilmiş var sayacaktı. Duruşunu düzeltip gülümsedi eğlencenin yeni başladığını düşünerek.

"Size bir hikaye anlatacağım. Madem herkesin uykusu var bir masala hayır demezsiniz sanırım? Başlayalım bakalım. Eskiden-"

"Kimse sana bu görevi vermedi."

Survivor'ın onu durduruşuyla yüzüne yakışıklı sırıtmalarından birini takındı Jongdae. Elbette umursamayacaktı. Onun kendi halinde biri olduğunu biliyordu, tabi ki sessizliği sevecekti. Ancak kendisi bunlara pek takılmıyordu. Madem o eğlenmek istiyordu herkes eğlenmek zorundaydı. Yanağından makas alıp ellerini çırptı.

"Hey kara çocuk, sen de dinle. Ekstradan uykulu gözüküyorsun."

"Sana ne ki."

Gözlerini devirdi Castle. Birinin onu umursamasını içten içe severdi fakat bunu belli etmek pek huylarından değildi. Bu yüzden dinlemiyormuş gibi yapsa da Jongdae'yi, aslında her söyleyeceğini merakla bekliyordu. Özellikle de yanakları kızaran büyüğe yaptığından sonra.

"Evet, hazır olduğumuza göre başlıyorum. Eskiden, çok çok eskiden bir imparatorluk varmış. Zaten başka ne olacak değil mi? Mesela Çin'i ele alalım. Oranın çok güçlü bir imparatoru varmış. Herkes ona taparmış. Çok da yakışıklıymış. Hani şu çizimlerde gördüğümüz gözsüz, göbekli adamlara hiç benzemiyormuş.

Bunun kendisi kadar yakışıklı ama azıcık kısa bir de arkadaşı varmış. Sekreteri görevini görüyormuş. Ama bu imparatordan çooook daha sorumluluk sahibiymiş. Günlerden bir gün bunları minicik bir kahin ziyaret etmiş. Ufakmış lakin bir o kadar da yerin altında varmış. Bizim Koreli kahin gönlünü saraydaki tek Koreli muhafıza kaptırmış. Ama tabi bunun için gelmemiş o.

Kötü haberleri varmış. İmparatorun kalbini birinin koparacağına dair. Siz gözünüzü kırpana kadar bu haber yayılmış koridorlarda. E herhalde koca imparatorun da eli armut toplamıyor. Bütün girişleri yasaklamış. Ülkeyi sıkı denetime sokmuş. Herkesin anası ağlıyor tabi. Arkadaşı diyor bırak bu işleri. Olmaz böyle.

İmparator inatçı, şeytan. Sonra bir gün rahatlamak için ava çıkayım diyor. Zenginlerin kafa dağıtma yöntemi bile farklı görüyorsun. Kitap falan hak getire! Sonracığıma bu ormanda birine rastlıyor. Siyahlar içinde çıkıyor karşısına. İşte birbirlerinden etkileniyor, falan feşmekan. Klasik aşk hikayeleri.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin