Shine Bright Like A Diamond

149 14 97
                                    

Kyungsoo elleri belinde otel odasına girdiğinde peşinden onu takip eden bir Jongin vardı. Kızgın olanın uzun olan olması gerektiğini düşünebilirdiniz ancak burada durumlar çok farklı işliyordu. Kalbi göğsünden çıkacakmış derecesinde hızlı atan esmer adam diğerinin arkasından gülmemek için çok zor tutuyordu kendini, kesinlikle beklenmeyen bir şeydi bu. Aynı anda hem rahat hem de gergin olmayı nasıl becerdiği büyük bir sırdı.

Bones ise... O kesinlikle konunun çok dışındaydı. Öyle öfkeliydi ki elleri titriyordu, bir yere vurup da bileğinden kurtulmamak için o kadar zor tutuyordu ki kendini parmakları ile avucunu sıkmaktan tırnakları iz yaratmıştı. Bu Castle'ın da dikkatini çekmişti ki ona uzanıp ellerini bu acıdan serbest bıraktı. Ardından onları tutup oturdu geniş yatağa.

Az önce yaptığı şey bulutlara ulaştırdığından onu, şimdi sonuçlarıyla uğraşmak zorundaydı. Her mutluluğun bir getirisi oluyordu ne yazık ki. Düşüncesizce davrandığını kabul ediyordu. İçgüdülerine uyup aniden saldırmıştı diğer adama. Gerçi hak edip etmediği tartışılırdı.

"Neden yaptın bunu?" Kendisi söze giremeden atak gelmesi ufak bir sarsıntıya neden olmuştu.

"Çok olmuştu."

Sahte bir kahkaha attı Kyungsoo. "Sana ne peki bundan?"

"Seni korumaya çalışıyordum." Alınmış bir şekilde söyleyip geri çekildi, sıradaki kozu buydu. Ellerini hala tutuyordu ama. "O adamdan rahatsız olduğunu düşünmüştüm."

"Ve beni korumak görevi sana düştü öyle mi? Ne sıfatla?"

Nefessiz kalmasına sebep olmuştu bu küçüğün. Doğru söylüyordu. Bunca zamandır kafasında dönüp duran düşünceleri gerçekleştirmekte hiç tereddüt etmemişti ancak hiç anlamlandırmayı denememişti. Neden bir kişiye yönelmişti bütün hisleri?

Ne vardı Do Kyungsoo'da onu böylesine çeken?

Üstüne üstlük ona aşağıda söylediği sözler de neydi?

'Benim olan' mı demişti o?

Kyungsoo haklıydı, hangi sıfatla bunu diyip yapmıştı ki?

Kafası her zamankinden daha karışık bir şekilde ellerini bıraktı büyüğün. Kaşlarını çatıp öne doğru eğildi. Başı düşmüştü önüne. Ayaklarına baktı ve yanındaki minik ayaklara da. İçinden saçma bir anlığına da olsa ayaklarının bile uyumlu olduğu geçmişti. İşte o anda zihnindeki düşünceler anlam kazanmaya başladı.

Onu ilk görüşü, ilk gülüşü, ilk kavga, ilk övgü, ilk kıskanış, ilk utanma, ilk acı ve ilk kalp atışı.

Her biri açıklıyordu gece yatarken yastığının yanında onu hayal etmesini.

Jongin başından beri gözlerinin önünde duran gerçeği görmüştü.

"Şu an bir sıfatım yok. Ama olmasını istiyorum ve sen bunun ne olduğunu anlayacak kadar zeki bir adamsın Do Kyungsoo."

***

Jongdae hala kahkahalar atarken Survivor ayıplayarak bakıyordu ona. Nasıl olur da bu durumda eğlenebildiğini aklı almıyordu. Ortada büyük bir sorun vardı. Resme uzaktan bakmakta bir hayli sorun yaşıyor gibiydi ufak olan.

Balkona çıkıp bedenini sarkıttı biraz aşağı. Ayakları yerden kesildiğinde özgür kaldığını hayal ediyordu. Biraz önceki olanlardan uzaklaşmak istiyordu kendisi diğerlerinin aksine. Geri dönütünün kötü olacağını biliyordu çünkü. Serin havanın yüzünü yalamasıyla akıp gitti her şey bir anda.

Gözlerini yumup kendini daha uzak ve hiç kimsenin olmadığı bir yerde hayal etti. Bir yazlıkta, belki suya yakın bir yerde. Okyanusu sevmişti. Su berraktı, yalan söylemiyordu. Hayatında en çok istediği şeydi.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin