Growing Pains

312 26 233
                                    

*Şarkı bölümün adını oluşturan, çok güzel bir şarkıdır. Dinlemenizi tavsiye ederim. Kendimizi sakinleştirmek için Judas okuyoruz~*

Hayatta bazı anlar vardır sizi boğan. Zamanın geçmediği, kalbinizin size ihanet ettiği anlar.

Hastane koridorlarında on adam iliklerine kadar yaşıyordu bu anı. Nefes alamıyorlar, sanki bir annenin bebeğinden ayrı düşmesi gibi acı içinde bekliyorlardı küçüklerini.

Kazayı yapan Jung Soo tutuklanmadan önce onun gözlerini açtığını bir kez olsun görebilmek istemişti. Geçirdiği sinir krizi hala etkisini sürdürüyor, ellerinde kendi saçları duruyordu. Bedenine attığı çiziklerin acısını hissedemiyordu bile. Tek düşünebildiği zavallı, günahsız bir çocuğun canını acıttığıydı. Onun hayatla ölüm arasındaki ince ipin üzerinde durması zaten zordu, kendisi ise ipi sallamaktan başka bir işe yaramamıştı.

Kendi hayatını mahvettiği yetmiyormuşçasına.

Geri kalanları zaman, mekan ve olay kavramını kaybetmiş gibiydi. Büyükler bazen onları yemeğe götürüyor, ellerine su veriyor, uyumalarını söylüyorlardı. Yoğun bakımda olan Jongin'di ancak her biri bitkisel hayata girmiş gibiydi çoktan. Neler olduğunu hala anlamlandıramıyorlardı. Küçük kardeşleri anlatana kadar da bir mana yüklemek istemiyorlardı bu duruma. Canlarının bir parçası yokken nasıl yaşayabilirlerdi ki?

Fakat içlerinden birinin acısı diğerlerinden çok daha farklıydı. O, içinde pişmanlığı da barındıran acınası bir ruhtu. Küçüğe davranışları aklına geldikçe çıldıracak gibi oluyordu. Onun yanında olmalı, endişelerini gidermeli ve evden çıkmasına engel olmalıydı. Dertlerini anlattığı bir tek kendisi varken, yapacağı deliliğin geldiğini bilirken nasıl olmuştu da tek başına bırakabilmişti onu?

Onsuz ne yapacaktı peki? Nefes alabilir miydi?

Onun yaramaz gülüşü ve buna ters düşen çocuksu tavırları hayatının vazgeçilmez bir parçası olmuştu artık. Kendisini ondan ayrı düşünemiyordu, eve gittiğinde onunla oynayacak biri olmazsa yaşayacak gücü nereden bulacaktı?

Elleriyle gözlerini kapatıp eğildi öne doğru. Vücudunu etkileyişini sevmiyordu Jongin'in. Ona farklı dünyalardaymış gibi hissettiriyordu. Kalbini kaplayan bu hüzün sanki başka birine aitmiş gibiydi. Sevmeyi bilen, özgür olabilen, mutluluğu tadabilen birine.

Kyungsoo'nun dönüşmek istediği birine.

***

Yoğun bakımdan odaya alınması üç saat kadar sürmüştü. Kemikleri güçlü olduğundan fazla kırılma yaşanmamıştı, yalnızca boynu zedelenmiş ve bacakları hareket etmede zorlanacaktı. Pratik ile, tedaviye ihtiyaç duymadan atlatabilirlerdi bu olayı. Her biri duyduklarıyla çok sevinmişti. Bedenen küçüğün iyi olacağını duymak hepsinin en iyisi olarak düşündüğüydü. Sonuçta zorlandığı an ona yardım edebilecek abileri vardı.

Lakin bazı psikolojik sıkıntılar çekebileceğini söylemişti doktor. Ani sinir, uykusuzluk, kâbus gibi şeylerin araba kazalarından sonra çıkan yan etkiler olduğunu, bunların zor geçtiğini ve bu süreçte onun yanında bulunmalarını tembihlemişti. Hereos tereddüt bile etmemişti kabul ederken. Ellerinden ne geliyorsa yapmaya hazırlardı.

Jongin gözlerini açtığında kazanın üstünden yedi saat geçmiş, herkes deli gibi yorgundu. Gecenin bir vakti uyandırıldıklarından yarım-yamalak dinlenebilmişlerdi. Açıkçası küçüğün gözlerini açacağı anı da kaçırmak istememişlerdi. Sürekli istemsizce onu yalnız bırakıyorlarmış gibiydi. O her zaman desteğini üzerlerinden çekmezken, kişiliğinin bunun çok dışında olmasına rağmen, onların hep yanında olurken ihanet etmişlerdi sanki küçüğe.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin