No Tomorrow

224 19 178
                                    

Kyungsoo yanında oturan annesinin ellerini tutuyordu masanın üstünden. Abisinin ise gözlerinin içine bakıyor, dediği diyeceği her kelimeyi dikkatle dinliyordu. Yıllar boyunca ne yaptıklarını deli gibi merak ediyordu, bunca zamanı nasıl telafi edeceğini de. Boşa akan ve onların ellerinden alınan zaman için üzülmekten alıkoyamamıştı kendini. Şimdi adıyla ağladığı kişinin gerçek biri olması rüya gibiydi yine de.

Nefes alışında annesinin kokusu burnuna doluyordu her seferinde. Hayatı boyunca unutmayacağı ve ezberlemek isteyeceği, bunun için de hiç yanından ayrılmamasını sağlayacak bir şeydi bu.

Onlarla tanışması pek hayal ettiği gibi geçmemişti. Sokak yemekleri satan bir yerde kimseye belli etmeden vakit geçirmeye çalışıyorlardı. Aynı zamanda da olabilecek en güzel seçenekti bu. Udon geldiğinde annesi yedirmek için çok ısrar etmişti. Çocuk olmadığı konusunda abisiyle onu ikna etmeye çalışsa da kadının dolu gözlerini görünce vazgeçmek zorunda kalmıştı.

"Onno coddon yötör."

Ağzı dolu olduğundan konuşamıyordu fakat yaşlı kadın bacağına vurup kaş çattığında şok olmuştu.

"Anneye cevap verilmez. Ben sana yavaşça öğreteceğim terbiye kurallarını. Oraya yok yere okul demişler."

Kapanmayan ağzıyla gülüp kalp dudaklarını sundu ailesine. Gülüşünü babasından aldığını söylemişti kadın. İki yıl önce vefat ettiğini duyunca hiç tanımadığı adama karşı kalbinde büyük bir ağrı hissetmiş, onu da görebilmeyi çok istediğini fark etmişti. Kendisini çok aramıştı annesinin dediğine göre. Zaten zavallı adamın ömrü de bu yüzden çabuk tükenmişti.

"Şimdi sen bizimle yaşayamayacağını mı söylüyorsun?"

"Görevlerim var. Sizi korumak zorundayım."

İtiraz edememişlerdi neler olduğunu bilmediklerinden. Kyungsoo da açıklayamazdı zaten. Fikri kesinleşmişti gördükleriyle artık. Kai'nin düşünceleriyle örtüşüyordu kafasındakiler. Fakat Soo Man'a karşı duracağını sesli bir şekilde dile getirirse sorun çıkacağından endişeleniyordu. Yerin kulağı vardı. En başlarda Castle'ın başına gelenleri unutması, küçüğün çektiği acılara haksızlık olurdu.

Aklında bir anlığına belirmesi onu gözünün önüne getirmişti. Hayal ettiğini sanıp önem vermese de buna, esmerin el salladığını görünce kaşlarını çatıp şaşkınlıkla geri çekildi.

"Senin burada ne işin var?"

"Tanıdığın biri mi evladım?"

Hayır derse her şeyi yumurtlayacağına dair sahte bir gülümseme takınmıştı diğeri. Ondan kurtulamayacağını bildiğinden kabul edip masalarına aldı onu da. Yemeklerine de dadanmıştı utanmaz herif. Burnunu kırıştırıp baktı ona ancak sinirliyken sevimli gözüktüğünün farkında değildi. Görüntüsü yalnızca küçüğü güldürmüştü.

Bir saat sonra Castle ailesiyle kendisinden daha yakın olmuş, onu da evladı bellemişti annesi. Abisi konuşabileceği ortak noktalar bulmuş, koyu bir sohbete dalmıştı. Kıskanıp olay çıkarmak geçiyordu içinden lakin aklına onun da bir aileye ihtiyaç duyduğu geldiğinde susuyordu her seferinde. Belki bir gün Kai'ninkilere de ulaşabilirlerdi. Bunun yolunun kimden geçtiği de belliydi aslında.

Kyungsoo yavaş yavaş bazı şeyleri kafasında oturtuyordu. Hiçbir şeyin tesadüfen olmadığı bir bir açığa çıkıyordu. Arkalarındaki nedenler ise hala muammaydı kendisi için. Yine de araştırmaktan vazgeçmeyecekti. Okul müdürlerini devirmenin yolu buradan geçiyordu çünkü.

***

Joonmyeon odaya girdiğinde Tao'yu masada çalışırken bulmuştu. Bilgisayar ile elindeki kağıtlar arasında mekik dokuyordu. Bir şeyleri temize çektiğini anlamıştı kısa olan. Ancak onun da elinde kağıtlar vardı ve kesinlikle sorulması gereken bir hesap da.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin