Top Secret

367 29 198
                                    

Kahvaltıda yediklerini toparlarken çocuklar heyecanla titriyorlardı. Bir saat sonra Soo Man'le buluşmaları vardı ve ardından Joon Myeon ile yemek yiyeceklerdi. Tüm bunların arkasında neler olduğunu merak ediyorlardı. Belki bugün biraz da olsa gerçekleri öğrenip ona göre hareket edebilirlerdi. Gerçi yine patron ne derse onu yapmak zorunda kalacaklardı. Yine de vicdan, sesini susturmuyordu.

Şirkete zarar verecekler diye - sanki bir kehanetmiş gibi- hiç bilmedikleri insanlara saldırmak anlamsız geliyordu onlara. Ayrıca haftalardır ilk defa müdürlerini göreceklerdi. Bu da kaç yaşlarına gelmiş olurlarsa olsunlar onlarda bir korku sebebiydi. Soo Man her zaman çekinilmesi gereken kişi olmuştu. Okuldaki herhangi birine yapabileceklerinin sınırı yoktu. Zaten hepsini ailelerinden kaçırarak bunu kanıtlamamış mıydı?

Yunho onları almaya geldiğinde arabaya kafaları karışık bindiler. Hava Ağustos sonlarına geldiklerinden serinlemeye başlamıştı. Kyungsoo üstüne hırka almayı unuttuğundan yalnızca kısa kollu siyah bir tişört giyerek çıkmıştı dışarı. Bu yüzden Survivor camı açtığında ufak bir titreme geçmişti vücudundan. Ülkedeki ani hava değişimlerini anlamlandıramıyordu. Okulda her şeye karşı alınan önlemler vardı. Tek bir şey yanlış gitmezdi.

Kafasını cama koyup unutmaya çalıştı esen havayı ama olmuyordu işte. Ufak bedeni yaprak gibi titremeye başlamıştı. Gece yağmur yağdığından havadaki bütün nem gitmişti. Yalnızca rüzgarın sert etkisi kalmıştı geriye. Aniden üstüne atılan ceketle bacaklarına baktı. Hangi aklı selim yapmıştı bunu acaba?

Birkaç saniye boşluğa düşse de kimin yaptığını anlamakta zorlanmadı. Bıyık altından gülen Castle'a bakıp baş parmağıyla boynunu sağdan sola işaret etmişti. Üstüne sanki normal bir şey atar gibi ağır ceketi atmıştı. Onun takmadığını görünce çok fazla mızmızlanmadan omuzlarına astı ceketi. Bu Kyungsoo'nun teşekkür etme şekliydi: Tepki vermemek.

Yaklaşık yarım saatlik yolun ardından geldikleri binayı inceledi. Gökdelen öyle büyüktü ki okullarını aratmıyordu neredeyse. Otoparkından içeri girdiklerinde bir o kadar da yerin altında olduğunu anlamıştı. Burası onların yönetildiği yer olmalıydı. Okulun kurucu şirketi yani.

Yunho eşliğinde arabadan inip asansöre geldiler. İlk ilgisini çeken katlar olmuştu. Burası otuz katlıydı. Geldikleri yerin yarısı kadar oluşu ironikti. Yirmi yedinci kata doğru yol alırken bunun yaşı olduğu dank etti kafasına. Bunların hepsini Soo Man mı ayarlıyordu acaba, diye düşünmeden edemedi.

Birilerine vermek istediği bir mesaj mı vardı?

Yol boyunca konuşmayan hyung ise bir anda gözüne batmıştı. Neden sessizdi?

Önceden yaptığı gibi onları bilgilendirmesi gerekmiyor muydu?

"Yunho hyung, bir şey demeyecek misin?"

"Oh..." Sorulan soruyla o da boşluğa düşmüştüğünü kanıtlamış oldu. Kendisine herhangi bir talimat verilmemiş, yalnızca çocukları buraya getirmesi söylenmişti. Genelde ondan bir şey saklanmazdı, henüz o kadar güvenmiyordu Soo zaman kendine. Çünkü kontrolü elinde tutamadığında kendini de kontrol edemezdi Yunho. Fakat bu sefer olmayan bir şeyi söylemeyeceğini yalnızca çocuklarla konuşmak istediğini belirtmişti büyük.

"Diyebileceğim bir şey yok Bones. Bu sefer ben de sizin gibiyim. Sanırım bu saem ile sizin aranızda."

Çocuklar iyice sabırsız hale gelmişlerdi. Normalde onları yönlendirmesi gereken kişi bile bilgisizken onlarla ne gibi bir meselenin konuşulacağı kesinlikle karınlarına ağrı sokuyordu.

Kata geldiklerinde tekrar büyüğün arkasına dizilip takip ettiler. İlk önce bir sekreterle karşılaşıp geldiklerini haber verdikten sonra on dakika kadar beklediler kapının önünde. Sonucunda on tane orta yaşlı adam içeriden çıkmıştı. Peşlerinden ise Soo Man geliyordu. Hepsini yolcu eder gibi bir hali vardı. En arkadaki ondan daha yaşlı gözüken adamla bir şeye gülüştükten sonra Heroes'a dönmüştü ciddi bir ifadeyle.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin