Beautiful Liar

173 14 48
                                    


"Taeyongie dikkatli olmalısın. Ona hiçbir şey çaktırmamalısın."

"Baba, anlıyorum lütfen yeter."

Taeyong tuşlu telefonuna rağmen diğerinin sesini gayet net duyuyor ve dediklerini anlıyordu ancak hala neden üstüne basa basa aynı şeyleri söylediğini anlamıyordu. Derin bir iç çekerek nutkunu bitirmesi için yavlardı içinden dile de getirdiği gibi. Bir yerlerde sesi duyulmuş olmalıydı ki diğer babası telefonu eline alıp müdahale etti olaya.

"Sen Yunho'ya bakma çocuğum. Sana güvenimiz sonsuz. O başının derde girmesini istemiyor sadece."

"Biliyorum babacığım ancak ben de beş yaşındaki çocuk değilim artık. Hatta 25 yaşına geldim. Bırakın bana şu işi."

Hattın diğer ucundan Yunho küçüğün yatak ıslatmasıyla alakalı bir şeyler bağırırken Jaejoong yalnızca teşekkür edip kapatmıştı telefonu. Böylece odasından dışarı çıkıp başı belada olan ufaklığı aramaya başladı Taeyong. Aslında bahsi geçen çocuğu tanımıyordu lakin oda arkadaşı Youngho çocukla daha önce konuştuklarını söyleyince tanıştırması için yalvarmıştı adeta.

Şimdiyse yemek vakti geldiğinden aşağı iniyordu, 96'lıların grubu da orada olacağından tanışmaları için iyi bir fırsattı kendince. Katları tek tek inerken heyecandan sallanan bacağını tuttu eliyle. Kendisine ilk defa bir görev verilmişti ve muhtemelen gizliydi. Ayrıca sebebini de henüz anlamış değildi, bu sebepten gergin hissetmekten kendini alıkoyamıyordu.
Ten lakaplı çocuğun kendisini itmesi ya da istememesi olasıydı. Sonuçta tüm hayatı boyunca aynı okulda onunla beraber okumuş birinin aniden tanışmak için ne gibi bir sebebi olabilirdi ki?

Yutkunup açılan kapıdan dışarı çıktı. Bir süredir onu beklediğini tahmin ettiği arkadaşlarının elini gördüğünde kimseyle göz göze gelmeden koştu oraya.

Yuta henüz öğlen yemeğini yeni almışken masalarına zıplayan Taeyong ile sıçramıştı. Heyecanlı tavırlarının yeni arkadaşı yüzünden olduğunun farkındaydı elbet yine de biraz kendine hakim olsa itiraz etmezdi.

"Sakin olmayı öğrenmelisin."

"Biliyorum, biliyorum ama yapamıyorum. Ne diyeceğim ben bu çocukla karşı karşıya gelince?"

"Normal bir insan gibi davransan yeter. Ya da bir arkadaşımın dediği gibi, nazik olsan."(Y/N: YOROBUN! ÇAKAMAN TÖEYO ÇAKAMAN LUKAS BABAAAAA)

"Ah... Anladım." Başını sallayıp onayladı onu. Bu arada Youngho'nun arkasından birine işaret ettiğini görememişti. Omzuna dokunan el olmasa belki de fark etmemeye devam edecekti.

Arkasını döndüğünde şu ana kadar gördüğü en minik ancak en tatlı suratla karşılaşmıştı Taeyong, şişkin yanaklarına rağmen keskin gözleri ve minik suratıyla uyumlu bir burnu ile dudakları vardı. Bembeyaz teni parlıyordu elmacık kemiklerinde. İçten bir gülümsemeyle daire şeklindeki gözlüklerini düzeltip üstüne büyük gelen hoodiesinin içinden uzattı minik elini.

"Merhaba, ben Chittaphon Leechaiyapornkul."

"Af buyur?"

***

"Demek Soo Man'ın bahsettikleri sizdiniz gerçekten de başından beri."

Chen tekli koltukta otururken yanındaki üçlü koltuğa kendisine yalan söylemediğine inandığı kişileri almıştı. Diğer dörtlü ise suçluymuş ve birazdan cezalandırılacaklarmış gibi ayakta dikiliyordu. Hepsinin sığabileceği kadar koltuk olmamasının yanı sıra bu durum hoşuna gitmişti.

Hepsini burada toplamasının sebebi bir süreliğine dinlenmek isterken edindiği bilgilerdi araştırmaları sonucu. Bulundukları ev de buna dahildi. Soo Man'ın bilerek onları Jeju'ya yolladığını anlaması çok uzun sürmemişti, halbuki ne de saflık etmişti tatil edeceklerini düşünerek. Burası başından beri girmeleri gereken Joonmyeon'un eviydi.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin