Modern Family

188 14 92
                                    

Kyungsoo sabaha uyandığında her şeyin eskisi gibi ilerleyeceğini umuyordu. Halbuki ayağını yere attığı gibi bir bedenle karşılaşıp sıçramıştı yerinde. Kedi gözlü çocuk homurdanıp kendisine sırtını döndüğünde odada bir diğer kişinin daha olduğunu fark edivermişti.

Dün hep beraber kalmaya karar verdiklerinde yaşlarına göre dağılım yapılması konusu onu mutlu etmişti. Ancak şimdi hiç tanımadığı biriyle aynı odayı paylaşmanın huzursuzluğu vardı üzerinde. Okulda da kendinden birkaç yaş küçüklerin oda arkadaşlarının olduğunu biliyordu, bu doğaldı.

Lakin Bones özgürlüğüne düşkün biriydi. Kimseye bağımlı ya da bağlı yaşamamıştı şu ana kadar. Hayatının yalnızlıkla geçen anları aklından geçtiğinde yakın zamanlara ait bir tane hatıra belirivermişti izin almadan. Böylece yüreği pişmanlıkla kavrulmuş, aslında ne kadar yanlış olduğunu görmüştü yalnızlığın.

Onun bir ailesi vardı çünkü. Kendisini bekleyen bir annesi ve ağabeyi. Kim bilir onu bulduktan sonra ne kadar sevinmişlerdi ya da ne kadar vicdan azabı çekmişlerdi kaybettikleri için bebekken. Şimdiyse onlar yokmuş gibi yaşamına devam eden vefasız bir çocuk vardı karşılarında. Babasının verdiği can hiçe sayılmıştı sanki.

Banyoya gidip yüzünü yıkadı ve aynadan geldiği, getirildiği hale baktı bir süre. İğrenç bir yaratıktı yansıması. Soğuk, katı. Eğer Heroes olmasa nasıl cani bir asker olabileceğini görmüştü. Değişmiş, değişmeye devam etmiş olmasına rağmen hala içindeki bazı yabanıl özellikleri atamamıştı.

Bu nedenle iyi biri olmaya and içti. Yıllarca içinde annesi için ağlayan çocuğun, asla geçmeyecek olsa da özlemi, ailesiyle buluşmasına izin verecekti. Odasına döndüğünde Tao'nun çoktan gittiğini görmüştü. Üstünü değiştirip başına şapkasını geçirdi ve indi merdivenlerden aşağı.

Tamamıyla siyahlara bürünmüş bir adamı fark etmek diğerleri için zor olmamıştı.

"Hyung nereye?"

En küçüğün sorusuyla kaskatı kesilmişti. Beklemiyordu salonda oturanların onu görmesini. Arkalarından geçip gidecekti yalnızca. Lakin su almak için mutfağa uğramış olan Castle kaderin tatlı bir cilvesi üzerine görmüştü büyüğünü.

"Ben..."

"Bir şey mi oldu?" Çocuklar endişeyle ona doğru yaklaşırken Jongin adımlarını hızlandırıp dikilmişti başında. Kolundan yumuşakça tutuyor ve gözlerini değdirmek için bakışlarını kovalıyordu.

"Ailemin yanına gidecektim."

"Ah ne güzel! Hepimiz Kore ev yemekleri yemeyi özlemiştik zaten."

***

Hep beraber oturduklarında masaya Bayan Do dünyanın en mutlu insanı olmuştu bir anda. Küçük oğlu arkadaşları ile birlikte geldiğinde bunun gerçek bir şok olduğunu itiraf etmeliydi. Bir süreliğinde ortalarda gözükmeyen Kyungsoo'yu fazlasıyla özlese de işlerinin yoğun ve önemli olduğunu bildiği için tek kelime etmemişti.

Yine de aniden çıkagelmesi özlemle yanan ruhuna bir su serpmişti adeta. Bazıları yemekleri hazırlamasına, bazıları da sofrayı kurmasına yardım ettikten sonra oturdu sekiz çocukla beraber masanın başına. Her birinin aç ama mutlu bakışlarını yemeklerde gezdirdiğini görmesi onu daha da sevinçli kılıyordu.

Oğlunun minik elini tuttu parmaklarıyla. Gülümseyerek ne kadar memnun olduğunu belirtti, diğerinin de aynı gülümsemeyi gördüğünde dünyalar onun olmuştu.

"Çocuklar bahsedin bakalım ne iş yaparsınız siz?"

Meraklı gözleri sofrayı dolaştığında herkes yediği yemeği bırakmıştı. Birbirlerine bakıp ne demeleri gerektiğini düşünmeye başladılar. En sonunda bakışlar Suho'da birleştiğinde boğazını temizleyip duruşunu dikleştirdi genç adam.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin