Beyaz Geceler

265 24 296
                                    

*Vallahi billahi yetişti çok mutluyum! Hepi velıntayns dey~*

Jongin koşuyordu. Önünde bir ışık vardı ve ona ulaşmak için bütün kayaların önünden atlıyordu. Bazılarında düşüp dizini kanatıyor, bazılarını başarıyla arkasında bırakıyordu.

İleride biri vardı görmeyi arzuladığı. Işığın tam önünde, etrafında güneş parlıyormuşçasına duruyordu.

Terler başından boynuna doğru akarken, nefesini kontrol edemezken ulaştı ışığa. Ufak beden artık yakınındaydı, ulaşmıştı ona. 

Arkası ona dönüktü yine de gülümsüyordu Jongin. Emindi her şeyin güzel olacağından. Omzundan tutup döndürdü onu kendisine.

Aniden sıçradı. İstemsizce, uyandığında ağzından bir çığlık kopmuştu. Lanet ederek kapadı çenesini, neden bağırdığını kendi bile bilmiyordu. Elini de ağzına götürmüştü daha fazla sese engel olabilmek için. Rüyasındaki gibi terlemiş, her yeri su gibi olmuştu. Kafasını yastığa vurarak sorguladı kendini, gördükleri hakkında. Neden onu görmüştü ki rüyasında hiçbir sebep yokken?

Bir anlamı var mıydı gördüklerinin?

Saçlarını çekiştirip bağırdı delirmişçesine. Son zamanlarda kafası anlamsızca fazla karışıyordu, neler yapacağını bilemiyor ne tarafın doğru olduğuna karar veremiyordu. Kaderin ona sunduğu birçok seçenek vardı lakin öyle karmaşıktı ki her şey içlerinden neyi yapması gerektiğini ayırt edemez hale gelmişti. Tam tekrar uykuya dalmayı deneyecekti ki kapısının kırılmak istercesine çalındığını duydu. Bacaklarını yataktan sarkıttı ilk başta, ardından gitti açmaya kapıyı. Dışarıdan gelen ışığa karşı gözlerini ovuşturup önünde dikilmiş adama baktı.

"Hyung? Burada ne işin var?"

Onu itip girdi içeriye minik. Etrafa deli gibi bakınıyor, herhangi birinin olup olmadığını kontrol ediyordu. Kalbi kapı açılana kadar heyecanla gümbürdemişti halbuki içeri daldığında aslan kesilip cesaretinin son demlerine kadar ipucu aramaya başlamıştı. Yatağın altına bakmaya çalıştığında müdahale etmesi gerektiğini hissetmişti Castle. Onu dar omuzlarından tutup kendisine bakmasını sağladı. Kızgın gözler ve çatık kaşlarla karşılaşsa da yılmayacaktı. Gerçi pek de korkunç gözüktüğü söylenemezdi.

"Ne yapıyorsun?"

"Biri sana saldırıyor sandım."

Omuzlarındaki elleri itip dudak büzdü. Yatağa oturup kollarını bağlamıştı çocuk gibi. Jongin'in penceresinden bakınca hiç de korkutucu değil, tam tersine mutluluk verecek kadar komikti açıkçası. Onun için endişelendiğinden koşarak buraya gelmiş olmalıydı. Aslında dalga geçesi gelmişti ancak fazla tatlı olduğundan kıyamıyordu. Önünde eğilip dizlerini yere koydu.

"Yalnızca rüyaydı."

"Öf aptal mısın sen?"

Esmeri omzundan itip düşürdü yere. Elinin ağırlığının boyuyla kesinlikle ters bir orantısı vardı. Bunu aklının bir köşesine not etti Jongin. Fazla önemli bir bilgiydi. Bones ise birilerini pataklayacak gibi hissediyordu onun eğlenen tavrılarının aksine. Yanakları utançla yanmaya başlamıştı. En azından ışıkların açık olmadığına dua ediyordu. Ya gözükseydi? Beyaz teni zaten her şeyi ele veriyordu düşmanıymış gibi.

Gece -uykusunun derin olmadığı anlardan birinde- duyduğu bağırış sesiyle yatağından hiç düşünmeden fırlamıştı. İlk başta sesin kaynağını çözemese de ikinci bir sesle koşmuştu tereddüt etmeden. Kapıyı çalmasının bir aptallık olduğundan emindi aslında, lakin bir anahtarı yokken içeri girmesinin imkanı yoktu. Güçlü biri olduğu söylenebilirdi, kapıyı kıracak kadar değildi ne yazık ki.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin