Erguvan (Final)

378 14 22
                                    

*Çok istediğim şarkıyı koyamadığım için çok üzgünüm ancak linkini bırakacağım: https://www.dailymotion.com/video/xvws2o dinlemek isteyenler için PSY-Never Say Goodbye. Açabiliyorsanız lütfen dinleyin benim için çok önemli. Alternatifi medyadadır.*

Bir erguvan ağacının altına oturdu sekiz adam. Sırtlarını her bir tarafına yaslamışlardı gövdesinin. Pembe çiçeklerin bazıları yüzlerine değecek kadar yakınken bazıları çok çok uzaklarından onlara gölge oluyordu. Gün öyle aydınlıktı ki ışıldıyordu her biri güneşin altında.

Gökyüzünü izliyorlardı güzel bahçede. Hawai'nin dağlarından birine çıkmışlardı nefes alabilmek için. Erguvanın en güzel renklerini içinde barındıran bu ağacı gördüklerinde Suho oturmaları için ısrar etmişti. Kimsenin de itiraz edesi gelmemişti.

"Bitti." Castle başladı söze. "Bitti her şey. Başından beri uğraştığım, didindiğim, savaştığım şey bitti. Dayak yedim, kaza geçirdim, sevdiğimi kaybedecektim. Ama bitti. Bitirdik."

Bones eline uzanıp dudaklarına götürdü esmer parmakları. Sert deriyi yumuşak dudaklarıyla okşamıştı. Aniden çekildi onun bedenine. Başını bulmuştu göğsünde. Kolunu sardı incecik bele ve huzurla derin bir nefes aldı.

"Çok zordu." Bones konuşmaya başladı. "Kimin doğru kimin yanlış olduğunu anlamaya çalışırken yıprandım. Tereddüt ettim her seferinde. Sevgimden bile emin olamadım. Bu uğurda ailemi buldum ve o zaman anlayabildim ancak ne kadar acımasız ama aynı zamanda bağışlayıcı olduğunun kaderin."

Tao canı acıyarak baktı ikiliye. Bunca zaman çok mücadele etmişlerdi. Hiçbir şey bilmeden başladıkları bu yolda yine de inançlarını kaybetmemişlerdi. Onlara fazlasıyla imreniyordu. "Ben her zaman avantajlıydım. Sevgilim yanımdaydı. Param, gücüm ve imkanım vardı. Acı çekmedim gibi gözükebilir. Ancak herkesi kurtarmak istedim her zaman. Kimseden vazgeçmedim. Ben ne kadar rahatsam ailelerine kavuşamayan çocuklar da öyle olsun istedim. Bu nedenle kurtarılmanız için çabaladım. Öldürülmemeniz için."

Kris nazikçe sevdi küçüğün saçlarını. Her seferinde Suho'ya karşı çıkarak merhametinin inci tanelerini vermişti. Göstermişti her hayatın bir değerinin olduğunu. "Ailem yoktu. Tao'nun ailesini bulmak kolay olmuşken kaçırıldığı zamanı da ailesinin olmadığı zamanı da gayet farkında olan ben için... Acıydı her şey. Evlat edindiğim aile tarafından sevilmediğim için çocukluğumda çok acı çektim. Sonrasında arkadaşımı kaybetmek üzere olduğum için çektim."

Survivor en büyük olarak kendi yaşıtı olan Kris'e anlayışla baktı. Bir zamanlar onun oda arkadaşı olduğunu hatırlıyordu. Onlar kurtulduktan ve Tao'yu kaçırdıktan sonra tek kişiye düşmüştü oda arkadaşı sayısı. Kendisi gibi yalnız olduklarını hiç düşünmemişti yıllarca.

"Çok yalnızdım. Uzun yıllar kimsem olmadı. En büyüktüm hep, korkuyorlardı benden. Çekiniyorlardı. Sevemediler beni. Ben de sevemedim. Her zaman bir şeylerin eksik olduğunun farkındaydım. Bu nedenle kullanıldım, casusu da biliyordum, sevgilisi olduğunu da. Ancak bilmediğim şey yanlış amaca hizmet ettiğimdi. Yalnız olmayı çok iyi öğrenmiştim, birlik olmayı uzun süre bilemedim. Size kötü davranmamalıydım. Patlamış mısırımı paylaşmalıydım."

Glee omzuna omzuyla hafifçe vurup gülümsedi büyüğe. Kalbinde herkese yetecek kadar sevgisi olduğunu biliyordu. Başlarda ona zorluk çıkarmış olsa da asla ümidini kesmemişti. Biliyordu, hep emindi çünkü onun yüreğinin aslında açık bırakılmış bir kapı olduğuna. "Çok bilgisizdim. Bilemedim, şüphelenmedim asla. Yalnızca olanları akışına bıraktım. Yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimin, sevgilimin yanında olamadım. Kandırıldım ama hep kendimi suçladım. Kanmamalıydım, size yardımcı olmalıydım."

Suho tuttu elini Lost'un. Herkesi bir araya getiren asıl kişi oydu. Her şeyin sebebi oydu. Aslında İsa'ya ihanet eden Judas gibi gözükse de, onun acısına dayanamayıp intihar eden kişiydi o. İyiye, doğruya, gerçeğe hiçbir zaman sırtını dönmemişti. Kendini hep feda etmişti. "Çok aşıktık. Ne yaptıysak onun için yaptık. Ben hepinizi kurtarmayı zaten düşünüyordum ancak hastalığı öğrendiğimde... Ani bir saldırı hazırladım. Bunun için görevlendirdiği kişiler sizdiniz. İyi ki sizdiniz kardeşlerim. Sizinle aile olmayı öğrendim. Ailemi buldum. Özür dilerim, hiç düşünmeden sizi düşmanım bellemiştim. Öldürmeyi hedeflemiştim. Kendi kardeşlerime kıyacağımı düşündükçe deliriyorum. Nasıl gözüm böyle kör olmuş olabilir?"

Gözünden akan yaşları sildi Lost. Onun ağlayışı şu dünyada başına gelecek en kötü şeydi. Asla görmeyi istemediği tek şey. Gülümseyip ona sundu gamzesini. "Çok öğrendik. Bir okulun hayatıma bu kadar şey katacağını söyleseniz inanmazdım. Bana dünyaları verdi. O yılları normal bir çocuk gibi geçirsem belki edinemeyeceğim şeyler verdi. Çok da aldı. Ailemi aldı, kararlarımı aldı, düşüncelerimi aldı, sevgilimi aldı ve canımı almaya kalktı. Ancak şimdi buradan bakınca... Daha çok alsaydı da sorun olmazdı. Verdiklerinin yanında hiçbir şey bunlar. Ben bir erguvan ağacıydım, kanımı buladım yapraklarıma. Karıştım dallarına. Kavuştum diğer ağaçlara."

-Azra

Bitti. Hiç bitmiş gibi hissediyorum. Sanki birazdan diğer bölümleri planlayacakmışım gibi. Burayı çok uzatmayacağım, sayfayı kaydırın ve gerçek Judas'ın yolculuğunu benimle beraber tekrar okuyun lütfen. Burada bırakıcak olanlara ise, çok teşekkür ederim finale kadar gelip bana eşlik ettiğiniz için.

JudasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin