BÖLÜM 18: Sorunlar Ve Sırlar

3.4K 133 24
                                    


Zamanın açığa vurmadığı sır yoktur.

                             J. Racine

Sabahın inatçı ışıkları genç çiftin odasında beyaz çarşafın üzerine vururken odada hissedilen tek bir şey vardı.

Huzur.

İki gencin de hiç alışık olmadığı bir huzur. Biri zenginlik içinde olan hayatına rağmen huzursuzdu. Sevgisizdi çünkü. Yaralı ve yarım büyümüştü. Asla itilmemişti ama çekilen taraf da hiç olmamıştı. Çevresi hep yabancıydı. Tek akrabası babasıydı ama o da sanki hiç yok gibiydi.

Diğeri yaralarla dolu hayatında olan sevgisizlik ile huzursuzdu. Açtı, üşüyordu.
Kan bağı olmayan kardeşlerine tutunsa da özenirdi her zaman oğulları ile top oynayan babalara. Okula bırakıp saçların okşayan annelere. Yalnızlık doluydu hayatı. Yalnızlık ve sevgisizlik.

Sonra bir gün bir kart çekildi ikilinin kaderine ve oyunları geri dönüşsüz bir şekilde başladı. Ne oyunu kuran ne  bu oyunu oynayan böyle bir karşılaşmayı hesaba katmamıştı.

Kartı çekip oyunu başlatan kurbanı satmış ve köşeye çekilmişti. Onun oyunculardan biri tarafından kurtalıcağını bilememişti.
İntikamını aldı sanmıştı.

Ama kurtarılmıştı. Bir borç karşılığı kurtarılmış genç kız.

Bir insanın kaderin olup olmadığı anı onunla ilk göz göze geldiğin an anlarmışsın...

Onların gözleri biribine değdiği an birbirlerinin kaderi olduğunu anlamışlardı.

Ve teslim oldular.
Birbirlerine söyledikleri yalanları göz ardı ederek teslim oldular. Mutlu olma şanlarını yakaladıkları için teslim oldular.

Belki de hata yaptılar...

Gözlerini aralayıp yanında yatan kadına bakarken bunu düşünüyordu Onur Demirhan.

Doğru olan bu muydu? Gerçekten böyle arada yalanlar olarak mı yaşayacaklardı?

Ellerini uzattı ve aralarında küçük bir boşluk olan kızın yüzüne gelen saçları geriye doğru itti. Huzurlu solukları, hafif titreşen kirpikleri, öpülmekten şişmiş dudakları ile hayran olmadan edemedi.

Çok güzeldi Yazgı. Sadece kendisinin göreceği kadar güzeldi. Sadece kendi kalbini bu kadar artıracak kadar güzeldi. Her sabah görmek isteyeceği bir manzara kadar özel...

Bir insan bir insanı ölümü göze alacak kadar nasıl sevebilirdi?

Sevmişti Onur Demirhan.
Yanındaki kadın için çok kişiyi karşısına almıştı.

Değer miydi?
Hiç şüphesiz....

Gider miydi?
Bundan sonra asla...

Ama yine de yapamıyordu Onur.
Yazgı her şeye rağmen kendisinin olmamış mıyıdı? Sakladığı şeylere rağmen?

Peki neden hala yanındaydı?
Bu kadar şey varken niye hesap sormuyor ya da çekip gitmiyordu?

Sahi bu kadar çok mu seviyordu kendisini...

Bu durum ile dudaklarında buruk bir gülümseme oldu. Kimse kimseyi bu kadar sevmezdi ki. Onuru kimse bu kadar sevmemişti. Peki karşındaki kadın niye her şeyi göz ardı ediyordu?
Birinin kendisini bu kadar sevmesi mümkün müydü?

Oyun olabilir miydi?

Birden aklına gelen düşünce ile göz devrildi. Yazgının kendi üstünde ne gibi bir çıkarı olacaktı. Parası vardı, özgürdü, rahattı. Ama her şeyi bırakıp kendinin olmuştu. İlklerini küçüklükten belli sevdiği adam yerine kendine vermişti.

YARALIWhere stories live. Discover now