75. Bölüm

33.1K 1.8K 1.7K
                                    






Eylem

"Çöz ellerimi!"

Rica etmekten oldukça uzak, öfkeye boğulmuş kelimelerim Fırat'ı teğet geçip gökyüzüne savruldu. Beni asla ve asla ciddiye almadığı yetmezmiş gibi sigarasını dudaklarının arasına bıraktı, üzerime doğru eğildi ve bileğime doladığı kumaş parçasını sımsıkı düğümledi. Kollarım yukarı doğru uzanmış, yatak başlığına bağlanmış vaziyette boylu boyunca yatıyordum.

Karşı koymanın faydasız olduğunu idrak ettiğimde gözlerimi gözlerine dikip "Fırat!" diye tısladım. Bileğime minik bir öpücük bıraktıktan sonra yavaşça doğruldu, karanlık bakışları gözlerimi buldu. Arsız günahlara ev sahipliği yapan göz bebeklerinde yıldızlar yanıyordu, yıldızlar yanar mıydı?

Yanıyordu demek.

Tıpkı ben gibi.

Bacaklarımdan yukarı doğru yükselen ince bir sızının tüm benliğimi ele geçirdiğini hissediyor, baktıkça yanıyor, yandıkça bileniyordum.

İlerleyen dakikalarda yaşanacak muhtemel olaylar zinciri zihnimi ve kalbimi tarumar ederken Fırat aheste dokunuşlarla saçlarımı yüzümden uzaklaştırdı. Parmaklarının değdiği yerlerden kıvılcımlar çıkıyor fakat bunu zerre umursamıyordu. Ele geçirdiği ceylanı yemeden önce zaferinin tadını çıkaran bir kaplan misali sessiz ve sebatkardı.

İşaret parmağını dudaklarımda ve çenemde gezdirirken alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Gözlerinde şimşekler çakıyor, baktığı yere yıldırımlar düşüyor fakat en ufak bir gürültü çıkmıyordu. Sessiz, ürkütücü bir karanlığa teslim olmuştuk, martılardan bile çıt çıkmıyordu.

Yüzümdeki seyri sonra erdiğinde yavaşça ayağa kalktı, sinir bozucu bir sakinlikle yatağın ayak ucundan dolanıp masaya ulaştı. Yarıya kadar kırmızı şarapla doldurduğu kadehi dudaklarına götürürken gözleri bedenimde geziniyor, aklından geçenlerin dudaklarındaki tezahürü, bedenimde şiddeti meçhul depremler yaratıyordu.

Gözlerini üzerimden çekmeden ayak ucuma doğru ilerledi, elini cebine yerleştirdi. Bakışlarındaki yoğunluk öylesine derindi ki, aramızdaki mesafeye rağmen ellerini, dudaklarını, nefesini tenimde hissediyor, depara kalkan kalbimi dizginleyemiyordum. Bedenlerimiz ayrı olsa da mental olarak sevişiyorduk şu an ve benim ellerim bağlıydı.

Parmak uçlarım sakallarına dokunma isteğiyle karıncalanırken "Fırat" dedim uyarıcı bir tınıda ve topuklarımı hırsla yatağa vurdum "delirtme beni, çöz şu ellerimi!"

İstifini bile bozmadı. Ta ki, yudum yudum içtiği şarap bitene kadar. O süre zarfında, başımın üzerine doğru gergin bir şekilde uzanan kollarımda, koltuk altlarımda, boynumda, gerdanımda, göğüslerimde, bacaklarımda ve dahi ayaklarımda dokunmadık yer bırakmamıştı. Mental olarak. İçtiği ben miydim yoksa şarap mıydı bilmiyordum fakat içtikçe susuzluğu artıyordu, görüyordum.

Kadehteki son yudumu da içtikten sonra başparmağını alt dudağında gezdirdi. Güçlü bir şekilde yutkunduğu gözümden kaçmamış, kuruyan boğazımı ıslatabilmek adına yutkunmak zorunda kalmıştım. Gökyüzünün, gözlerindeki aksi gökyüzünü kıskandıracak güzellikteydi ve ben göz bebeklerindeki yıldız yangınıyla nasıl baş edeceğimi bilmiyordum.

Kadehini masaya bıraktıktan sonra tekrar ayak ucuma geçti, elleri belime uzandı. İki yandan kavradığı çorabımı çıldırtıcı bir yavaşlıkla çıkarırken, dudaklarını bacaklarıma, dizlerime ve en nihayetinde bileklerime bastırdı. Çorabı gereksiz bir eşyaymış gibi yere fırlattı sonra, dizini bacaklarımın arasına yerleştirdi, bakışları yüzüme tırmandı. Yaptığı işkencenin yüzümdeki yansıması hoşuna gitmiş olsa gerek, dudağının kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrıldı, ellerini iki yanıma yerleştirip dudaklarıma minik bir öpücük kondurdu. Geri çekilmesine fırsat vermeden dudaklarını dudaklarımın arasına hapsettim ve büyük bir açlıkla öpmeye başladım. Ellerimi kullanamıyor olmamın yarattığı hırsla, öfkem her geçen saniye artıyor, acısı dudaklarından çıkıyordu.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin