49. Bölüm

39.5K 1.9K 1.5K
                                    





Eylem

'Ateşi harlama' demişti Fırat. Onun ateşini harlamaya gerek yoktu zaten, bendeki ateş ikimizi de kül etmeye yeterdi. Yanıyordum. Yanıyordum fakat o ateşe boyun eğmeyecektim.

Dirayetli olacaktım.

Evcilik oynamak istiyordu madem, oynayacaktım.

"Yemekten önce bir şeyler içmek ister misin?" dedim geri çekilerek.

Uzaklığımdan duyduğu memnuniyeti gizlemeden "Çok acıktım" dedi "yemekle beraber içmeyi tercih ederim."

"Pekala" dedim gülümseyerek "sen kadehleri doldurur musun lütfen? Ben servise başlayayım."

"Zevkle" dedi çapkın gülümsemesi eşliğinde "mutfakta yardıma ihtiyacın var mı?"

"Yo yo..." dedim başımı iki yana sallayıp "her şey hazır, keyfine bak lütfen."

Keşke şu an kıyamet kopsaydı. Ya da deprem falan olsaydı ne bileyim.

Koşar adım mutfağa gittim. Salonda olmasa da mutfakta deprem olmuş gibiydi. Her yer hamurdu, tabaktı, çanaktı, yanıktı, kokuydu.

Moralimi yüksek tutmalıydım.

Çorba. Evet çorba. Çorbayı ocağa koydum. Ocağı yakmayı öğrenmiştim nihayet. Karıştırarak ısıttım çorbayı. Allah günah yazmasın, çok iğrenç görünüyordu.

Nişastadan sanırım bir tuhaf olmuştu. Hayır hayır, sadece rengi biraz açık olmuştu. Kaseye aldığım çorbanın üzerine bolca pul biber ve nane ekledim. Şekil yaptım hatta. Çorba görünmüyordu.

Kendime de bir kase hazırladıktan sonra tepsiye aldığım çorbaların yanına limon dilimledim ve evet, hazırdım.

Salona girdiğimde Fırat terastan içeri girdi. Sigara içmişti sanırım. Ben çorbaları masaya bırakırken baş köşedeki sandalyeye oturdu. Kadehleri doldurmuştu.

Sağ tarafındaki sandalyeye oturdum ben de. Morallerim giderek düşüyordu. Keşke yemek kısmını geçebilseydik.

Fırat çorbaya uzun uzun baktıktan sonra sorarcasına gözlerime baktı.

"Mercimek" dedim.

Ne çorbası olduğu bile ayırt edilemiyordu. "Ben aslında balık çorbası yapacaktım ama sevmeyebilirsin diye düşündüm" dedim "çok bilindik bir çorba değil sonuçta. Risk almak istemedim."

Ne saçmalıyordum?

"Çok severim" dedi kaşığı eline alırken "mercimek kadar değil ama."

Göz kırptı. Beni üzmemek için yalan söylüyordu. Ya da Mustafa Fırat'a aşıktı ve benim kuyumu kazıyordu.

"Afiyet olsun" dedim içime içime ağlayarak. Kaşığını çorbaya daldırdı. Neden olmamıştı ki? Tarife göre yapmıştım.

İlk lokmayı aldığında güçlükle yutkundum. Benim boğazıma takılmıştı lokması.

Yuttu. İkinci lokmayı aldı sonra. "Limon sıksaydın keşke" dedim. Midem bulanıyordu.

"Ben de bir şey eksik diyorum..." dedi gözlerime bakıp "limon evet."

Her şey tamdı oysa ki. Tarife göre yapmıştım.

Yarım kase çorbaya yarım limon sıktı. Ancak bastırırdı. Üçüncü lokmayı aldığında "Çok yeme istersen, kesilirsin" dedim. Kıyamıyordum.

İSYAN ÇİÇEĞİWo Geschichten leben. Entdecke jetzt