4. Bölüm

45K 2.6K 406
                                    





Bu bölümü çok sevdiğim okuraşkım @aynurkck ya ithaf ediyorum😍

Eylem

Eve geldiğimde saat üçü geçiyordu. İlk iş olarak iki büyük bardak su içtikten sonra kıyafetlerimden kurtulup duşa girdim. Bir an önce uyuyup yaşadıklarımı unutmak istiyordum. Suyun altında yaşadıklarımın muhasebesini yaparken biraz olsun rahatlamaktı amacım ama olmuyordu. Ne tarafından tutsam elimde kalıyordu. Hiç bir zaman Selim'den ya da etrafımdaki diğer insanlardan çok büyük beklentilerim olmamıştı. Dolayısıyla Selim'in benim için silahların önüne atlamasını falan beklemiyordum. Fakat bu yaptığı benim için bile çok fazlaydı. Beni bırakıp gitmesini bir şekilde tolere edebilirdim ancak geri dönmemesini hazmedemiyordum.

Yıllardır içimdeki boşluğu Selim'le doldurmuştum ben. Annemin, babamın ve hatta abimin eksikliğini onu severek kapatmaya çalışmıştım. Bunu yaparken hiçbir karşılık beklememiştim üstelik. Yanımda olsun yeterdi. Bir arkadaş olarak, babamın ortağının oğlu olarak, çalıştığım şirketteki herhangi biri olarak ya da öylesine işte, hiç kimse olarak. Öyle de olmuştu zaten, hep yanımda olmuştu.

Sorumluluk almayı sevmezdi Selim. Şımarıktı, çabuk sıkılırdı, çalışmayı değil gezmeyi, eğlenmeyi severdi. Uzun süreli bir ilişkilerden kaçardı. Kısıtlanmayı, hesap vermeyi kendine yediremezdi.

Beni hayatının neresine koyduğunu hiç düşünmemiştim bugüne kadar. Yanımdaydı ya seviyordu işte, bu kadar basitti. Ötesini düşünmemiştim. Düşünmek istememiştim. Onu da kaybetmek istemiyordum çünkü. Bir kız arkadaşı olduğunda geri çekilirdim hemen. Günlerce arayıp sormazdı. Ben o günlerde yas tutardım adeta ama günler sonra aradığında hiçbir şey olmamış gibi koşa koşa giderdim yanına. Canı sıkkınsa yüzünü güldürmeye çalışır, aşk acısı çekiyorsa teselli ederdim. İki günde unuturdu zaten, gamsızdı, tasasızdı.

Sıcak suyun etkisiyle tenim yanmaya başladığında bu şekilde beynimdekileri silemeyeceğime ikna olup duştan çıktım. Bornozumu giyip banyodan çıktığımda midem kazınıyordu açlıktan. Saçlarımı havluyla kuruladıktan sonra şortlu pijama takımımı giydim ve aynanın karşısına geçip dudağımdaki yarayı kontrol ettim. Dudağım değil ama yanağımdaki iz fenaydı.

Elin kırılsın Mustafa!

Yüzümü incelemeyi bitirdikten sonra odamdan çıkıp alt kattaki mutfağa indim. İki dilim ekmeğin arasına peynir domates ve salatalık koyup, koca bir bardağa da kola doldurdum ve tekrar odama çıktım. Pencerenin hemen yanındaki koltuğuma oturup ayaklarımı da öndeki pufa uzattıktan sonra dünden bu yana ilk defa kendimi serbest bıraktım. Yalnızlık alışkın olduğum, hatta sevdiğim bir duyguydu fakat şu an kendimi berbat hissediyordum. Gözlerime biriken yaşları geri göndermek için başımı geriye yaslayıp gözlerimi kapattım. Elimdeki kolanın soğukluğundan sanırım içim buz kesmişti.

"Ağlama" diye fısıldadım kendi kendime "sakın ağlama!"

Son yirmi dört saattir yaşadığım tüm duygular bir anda gözlerime hücum etmişti sanki. Ama ağlamayacaktım. Selim yine aynı Selim'di. Saçma sapan triplere girip beni yarı yolda bıraktı saçmalıklarıyla kendime acımayacaktım.

Çektim lan ben o tetiği, sırf sen üzülme diye hiç düşünmeden çektim tetiği...

Gözlerimi sımsıkı kapatıp gözyaşlarımı geri gönderdikten sonra başımı kaldırıp gözlerimi açtım. Eylem'dim ben, bunun da üstesinden gelirdim elbet.

Avucumun içinde sımsıkı tuttuğum bardağı dudaklarıma götürüp içindeki kolayı tek seferde içtim. Midemi çürütüp ölmek güzel bir son olabilirdi. Hemen ardından bir parça ekmek koparıp ağzıma attım fakat şu an yemek yemem imkansızdı. Tepsiyi pufun üzerine bırakıp ayaklarımı sürüyerek yatağıma geçtim. Başımı yastığa koymamla kapı sonuna kadar açılmıştı. Bitmiyordu gün.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin