16. Bölüm

41K 2.2K 782
                                    







Eylem

Fırat bileğimden tutup beni merdivenlere doğru çekiştirirken hızına yetişebilmek için koşuyordum adeta. Sert adımlarla merdivenleri tırmandıktan sonra kapının hemen yanındaki bir adamın yanında durdu. Polis olduğunu düşündüğüm adam Fırat'ı görünce şaşırmıştı.

"Fırat Bey" dedi elini uzatıp. Fırat mecburen bileğimi bırakıp adamla tokalaştı. Kaşları çatıktı.

"Hayırdır komiserim" dedi memnuniyetsiz bir ifadeyle.

"Rutin kontrol" dedi adam elini çekerken. Fırat tekrar bileğimi kavramıştı sıkı sıkı.

"Oğuz bu rutinden hiç hoşlanmayacak" dedi kapıya yönelip. Adam oflayarak yanaklarını şişirdi fakat kolumdan çekiştirildiğim için sonrasında söylediklerini duyamamıştım. Dışarı çıkıp karanlık sokakta ilerlemeye başladığımızda Fırat'ın hızlı adımlarına ayak uydurmak için savaş veriyordum. Bileğimi öyle bir sıkıyordu ki kangren olacaktım büyük ihtimalle.

"Ya bıraksana kolumu" diye bağırdığımda parmaklarını daha da sıkıp adımlarını hızlandırdı. Ceren'in getirdiği lanet topuklularla parke taşlarda yürümek daha doğrusu koşmak işkence gibiydi. Hava buz gibiydi üstelik, donmuştum.

"Fırat" diye bağırdım bu defa kolumu çekmeye çalışıp. Çekememiştim. Ara sokaklardan birine girdi hızını kesmeden. Düşmemek için direniyordum. Sokağın sonundaki Lamborghini'ye ulaştığımızda yolcu kapısını açıp beni adeta koltuğa fırlattı ve kapıyı kapattı.

"Yavaş yavaş gerizekalı!" dedim avucumu cama vurup. Umursamadı. Ön taraftan dolanıp sürücü koltuğunda yerini aldı ve arabayı çalıştırdı.

"Ne yapıyorsun sen ya?" dedim yüzüne bakacak şekilde yan dönüp "Bileğimi kırdın!"

Avucumla bileğimi ovuştururken hırsla gözlerine bakıyordum fakat bana değil yola odaklanmıştı öfkeli bakışları. "Sana diyorum" diye bağırdım.

Konuşmadı. Direksiyonu kırarcasına sıkarken hızla ilerliyordu boş sokaklarda. Emniyet kemerini takmadığım için durmaksızın artan ikaz sesine aldırmadan sırtımı koltuğa yasladım. Ne zannediyordu kendini? Ne hakla bu kadar öfkeleniyordu? Ona neydi?

Beşiktaş'a geldiğimizde "Tak şu kemeri" dedi öfkeyle. Takmadım. Duymamış gibi kollarımı göğsümde birleştirip ön camdan yolu izlemeye başladım.

Kolunu uzatıp hırsla kemeri çekti ve yuvasına yerleştirip tekrar direksiyonu tuttu. Konuşmuyordu. Öfkesi buram buram yayılıyordu fakat konuşmuyordu. Ve tepkisizliğinin bağırıp çağırmasından daha tehlikeli olduğunu biliyordum ben.

Sıkıntıyla oflayıp elimi saçlarımın arasına daldırdım ve lanet poşeti alıp ellerimi kucağımda birleştirdim. Selim'in hiç düşünmeden avucuma bıraktığı poşet yüzünden Fırat bana hesap soruyordu. Henüz dile getirmemişti fakat birazdan ne kadar aptal olduğumu söyleyip beni yerin dibine sokacaktı. Oysa o kadar normal geliyordu ki yaptığım şey. Hep yapardım. Ben Selim için her şeyi yapardım.

Evin kapısını açıp bileğimden tutarak beni içeri çektiğinde itiraz etmedim. Zaten etsem de değişen bir şey olmuyordu. Kapıyı kapatıp sırtımı kapıya yasladı sert bir şekilde. Gözleri yine ifadesizliğe bürünmüştü, buz gibiydi bakışları. Yumruk haline getirdiğim elimi avucunun içine alıp parmaklarımı açmaya çalıştı fakat sımsıkı tutuyordum poşeti. Elimi çekmeye çalıştığımda diğer eliyle bileğimden tutup tüm gücüyle sıktı. Mecburen parmaklarımı serbest bırakıp poşeti almasına izin verdim. Biliyordum ki bileğimi kırma pahasına o poşeti alacaktı.

İSYAN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now