38. Bölüm

38.7K 1.9K 1.1K
                                    







Eylem

Ayaklarım yerle temas edeli yaklaşık on beş dakika olmuştu fakat beynim bunu idrak etmekte güçlük çekiyordu. Sevdiğim adamın dudaklarından dökülüp sağ kulağımdan içeri sızan iki kelime zavallı nöronlarımda kalıcı hasar bırakmış, bedenim ve beynim arasındaki iletişim tamamen kopmuştu.

Gökyüzünden aşağı doğru süzülüp sahile iniş yaptıktan sonra bizi bekleyen botla yata geçiş yapmıştık. Kafam hafif dumanlı, düşüncelerim sisliydi. Hayal bile edemeyeceğim kadar güzel bir günün içindeydim fakat beynim bunu da idrak edemiyor ve Fırat'ın olmayan sabrını sınamaya devam ediyordu.

Oturduğum koltukta öne doğru kaykılıp "Sen şimdi o telefonu bulamıyor musun?" dediğimde çatık kaşlarının altından gözlerime baktı. "Bir kez daha telefon dersen seni denize atar, o telefonu bulmadan da çıkartmam Eylem!"

"Of Fırat ya!" dedim bıkkınlıkla "Ben nasıl bulayım bu karanlıkta? Gönder adamlarını bulsunlar işte, boş boş duruyorlar."

Masanın üzerindeki bardağa viski doldurup kafasına diktikten sonra sinir yüklü bir nefes verdi. "Gecenin bir vakti, denizin ortasında ne buluyorsun Eylem? Kafayı mı yedin?"

"Telefon neyse de fotoğraf..." dedim sessizce. Öyle bir bakıyordu ki sesim içime kaçmıştı.

Yanıma oturup "Alırım ben sana yenisini" dedi "Uzatma artık, yeter."

Ben de alırdım yenisini fakat ben yenisini değil telefonumu istiyordum.

"Al sen al" dedim sinirle "Yenisini al sen!" Kollarımı göğsümde birleştirip bakışlarımı uçsuz bucaksız karanlığa çevirdim sonra. Kıt aklıyla daha fazla uğraşamayacaktım. Anlamıyordu geri zekalı.

Elini enseme yerleştirip yüzümü kendine doğru çevirdi. Sinsi bir gülüş hakimdi gözlerinde. Gözlerimi devirip küfür edercesine gülümsedim. Madem öyle bıraksaydı atlasaydım ben de. Telefonun üstüne düşecektim büyük ihtimalle ve sorun çözülecekti. Bırakmamıştı.

"Düzgün bak!" diye emrettiğinde ensemdeki elini ittirdim.

"Nasıl istiyorsam öyle bakarım. Sana soracak değilim!"

Tek kaşı 'Bak sen' dercesine havaya kalktı. Gözlerindeki sinsi gülüş dudaklarını da ele geçirmişti. "Diyorsun?" dedi ölmeden önceki son arzumu sorar gibi.

Omuz silktim. Geri vites yoktu bende, ne dediysem oydu.

İki saniye sonra kucağındaydım. Dört saniye sonra yatın uç kısmına doğru ilerliyorduk.

Atacaktı yine.

"Hayır" dedim başımı iki yana sallayıp.

"Uyarmıştım" dedi başını aşağı yukarı sallayıp. Hiç soğuk suya girecek modda değildim.

Kollarımı boynuna sarıp "Atma, tamam" diye mırıldandım. Başımı omzuna yasladım sonra "Atacaksan da yarın at, en güzel günümü mahvetme."

Yarın burnundan getirebilirdim en azından. Şu an çok pozitif duygular içindeydim, yeterince kızamayabilirdim.

"En güzel gününü sen mahvediyorsun" dedi sitemle "Ne idüğü belirsiz bir fotoğraf yüzünden üstelik."

"Ne idüğü belli bir kere" diye itiraz ettim "Ömrüm boyunca yaşadığım ve hatta yaşayacağım en güzel an'ın fotoğrafı o."

"O kadar emin olma" dedi çapkın gülümsemesiyle. Her yöne çekebileceğim imalı bakışları aklımı bulandırıyordu.

İSYAN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now