43. Bölüm

34.2K 2K 1.3K
                                    






Eylem

Sahil boyunca yürüdüğüm uzun bir zaman diliminin sonunda, bir kulağımdan girip diğerinden çıkan rüzgar sayesinde zihnimdeki düşünceleri uyuşturmayı başarmıştım. Şu an tek hissettiğim ayak bileğimdeki acıydı. Sol tarafımdaki banka oturup buz tutan ellerimi birbirine sürttükten sonra ayağımı dizimin üstüne yerleştirdim ve incelemeye başladım. Her ağrıdığında bakıyorduk işte, yaptığımız başka bir şey yoktu.

Geriye doğru yaslanıp bakışlarımı boğazın mavi sularına çevirdiğimde kahvaltımı zehir edip, beni en zayıf yerimden vuran Fırat kişisi çekingen adımlarla yanıma geldi. Abim uzak bir mesafeden bizi izliyordu. Beni daha iyi tanıdığı için geride kalmayı tercih etmiş olmalıydı.

Umursamaz bir şekilde martıları izlemeye devam ettim fakat Fırat kişisi herhangi bir utanma belirtisi göstermeden önümde diz çöktü. Elini bileğime yerleştirdi sonra. "Kalk hadi..." dedi yüzsüzce "bileğini hastaneye götürmemiz lazım."

"Niye?" dedim yüzüne bakmadan "İyileştiğinde başına kakmak için mi?"

"Saçmalama Eylem!" dedi aksi bir tonda "Kalk hadi, hasta olacaksın."

Elimi tutup ayağa kalktığında öfkeyle gözlerine baktım. "Sana ne ya! Sana ne benim bileğimden de hasta olmamdan da! İki sarılıp teselli ettin diye kendini Superman falan sandın herhalde ama benim bir kahramana ihtiyacım yok tamam mı? Hiç olmadı, bundan sonra da olmayacak!"

Elimi elinden çekip bakışlarımı tekrar martılara çevirdim "Şimdi lütfen egonu da al git başımdan! Fazla şişmiş, sinirime dokunuyor!"

Önce bir kahkaha sesi yükseldi. Sinirden gülüyordu muhtemelen, bu kadar yüzsüz olamazdı.

Yanıma oturup kolunu omzuma attı sonra. Geri çekilmeye çalıştım fakat diğer elini yüzüme yerleştirip başımı göğsüne yasladı. Hâlâ gülüyordu.

"Ya bıraksana!" diye bağırıp karnına yumruk attım. İki kolunu da bedenine sarmış hunharca sarılıyordu.

Dişlerimin arasından "Fırat!!!" diye tısladığımda "Bi' dur... dur!" dedi yüzümü boynuna gizleyip. Saçlarımdan öptü sonra "Lafı nerenden anlıyorsun bilmiyorum ama çok yanlış anlıyorsun" dedi gülerek.

Sitem dolu bir sesle devam etti sonra "Seni üzen hiç kimseye anlayış göstermemi bekleme benden... göstermem! Abin değil abim olsa göstermem..."

"Asıl sen beni üzüyorsun, geri zekalı!" dedim yumruğumu omzuna geçirip "Def ol git sarılma bana! Kendi kendimi teselli ederim ben, artistlik yapma boşuna!"

Dudaklarını boynuma bastırıp uzun uzun soluklandı. Yüzsüz olduğu kadar arsızdı da. Yüzümü ellerinin arasına aldı sonra. "Buz gibi olmuşsun" dedi azarlar gibi.

"Seni ilgilendirmez" dedim ellerinden kurtulup "ilk defa üşümüyorum. Kedi yavrusuymuşum gibi davranıp da ayarlarımı bozma benim. Tekmeyi yiyince kendime gelemiyorum sonra."

"Saçma sapan konuşma Eylem!" dedi kaşlarını çatıp "İnsanların hatalarını görmezden gelerek onların seni tekrar tekrar üzmesine izin veriyorsun ve benden bu duruma sessiz kalmamı mı bekliyorsun?" Başını iki yana sallayıp kaşlarını daha da çattı "Asla öyle bir şey olmayacak!"

"Çok düşüncelisin" dedim gözlerimi devirip "teşekkür ederim."

Bıkkın bir nefes verip elini yanağıma yerleştirdi "Abine söylediklerim benim yaptıklarımla değil onun yapmadıklarıyla ilgiliydi fakat sen ısrarla konuyu başka tarafa çekiyorsun." Başını iki yana sallayarak güldü sonra "Şu durumda ağzını burnunu kırmadığıma şükretmen gerekiyor, atar yapman değil."

İSYAN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now