34. Bölüm

41.6K 2.2K 1.5K
                                    




Bu bölüm Siyah&Beyaz'lı günlerden bu yana tüm heyecanı ve bitmek bilmeyen coşkusuyla yanımda olan @ciğdemBecet3 e geliyor😍

Seviyorum seni canım♥️

Eylem

Oğuz'un tüm itirazlarına rağmen öğlen saatlerinde evimize gelebilmiştik. Terasa çıkıp kendimi salıncağa bıraktığımda yorgun, uykusuz fakat huzurluydum. Tuhaf bir şekilde iyi geliyordu bu ev bana.

Fırat doğrudan yatak odasına gitmişti. En az benim kadar yorgun, bir o kadar uykusuzdu. Yol boyunca devam eden tedirgin hali gözümden kaçmamış, o gerildikçe ben daha çok gerilmiştim. Başımızda nasıl bir bela olduğunu bilmiyordum fakat huzursuzluğum giderek artıyordu.

Başımı geriye atıp zihnime çöken kara bulutlardan uzaklaşmaya çalıştım. Dün gece hayatımın en güzel gecelerinden biriydi ve sonrasında yaşadıklarımın mutluluğumu gölgelemesine izin vermeyecektim.

Fırat'ı seviyordum. Fırat'ı sevmeyi de seviyordum.

Ben Selim'i çok uzun yıllar sevmiştim fakat onu sevdiğim için şanslı hissetmemiştim hiç kendimi. Bunun Selim'in beni sevmemesiyle ilgisi yoktu. Bunun doğrudan Selim'in karakteriyle ilgisi vardı. Benim açlığımı giderecek şekilde sevemezdi Selim beni, kimseyi sevemezdi, yaradılışına tersti.

Ben bunu çok önceleri anlamış fakat bir şekilde kendimi ikna edip, benim sevgimin ikimize de yeteceğini düşünmüştüm. Fırat gibisini görmemiştim çünkü daha önce.

Benim gibiydi Fırat. Güçlüydü. Sevgisi de, öfkesi de, nefreti de güçlüydü. Onu ilk gördüğüm andan itibaren beni en çok etkileyen yönü de bu olmuştu. Güçlü duruşundan asla taviz vermiyordu. Bakışlarıyla bile güvende hissettiriyor, sarıyor, sarmalıyor, sevmenin, dokunmanın ve hatta öpmenin hakkını sonuna kadar veriyordu.

Çok güzel seviyordu.

Ama hiç söylemiyordu.

'Seni seviyorum' dememişti hiç. Neden söylemiyordu ki?

Her fırsatta öpmeyi biliyordu. Boynuma gömülüp kafayı bulmayı, geceleri koynumda yatmayı da biliyordu. Kılık kıyafetime karışma hakkını kendinde buluyor, faturaları bile bana ödetmeye kalkıyor ve daha da önemlisi sevgilim diyordu.

Nasıl da yakışıyordu ağzına.

Sevgili olmanın şartlarını yerine getiriyor fakat altına imzasını atmıyordu. Seni seviyorum demedikten sonra diğer tüm farzları yerine getirse neye yarardı? Kelime-i Şehadet getirmeden namaz kılmak gibiydi, boştu.

Boşu boşuna öpüşüp duruyorduk, sevgili bile sayılmıyorduk bu şartlar altında.

"Offf" diye sıkıntılı bir nefes verdiğimde "Ne oldu?" dedi biri. Fırat.

Geldiğini fark etmemiştim. Tepeme dikilmiş yüzüme bakıyordu. Şort ve beyaz tişört giymişti.

"Hiç" dedim 'i' harfini epey uzatarak. Kelime-i Şehadet getir diyemezdim tabii.

Yanıma oturduğunda yan dönüp bağdaş kurdum. O da bana doğru dönüp kolunu salıncağın arkasına doğru uzattı. Doğrudan sorsa mıydım acaba?

Bakışlarını yüzümde gezdirip gözlerime sabitledikten sonra "Daha iyi misin?" diye sordu.

"İyiyim" dedim omuz silkip "Ben bir şekilde iyi olurum, sen beni merak etme" dedim sonra göz kırpıp.

"Nisa'nın söyledikleri için çok üzgünüm" dedi gözlerini gözlerime dikip. Mahcuptu bakışları.

"Hay başlicam Nisa'na da sana da!" dedim bıkkınlıkla "Bırakmadın ki koparayım o yılan dilini!"

İSYAN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now