60. Bölüm

36.8K 2.1K 3K
                                    





Selam okurcanlarım😍

Uzun bir aradan sonra kavuştuk nihayet❣️

Ben de en az sizin kadar sabırsız, bir o kadar heyecanlıyım🎈

Yorumlarınız, mesajlarınız, en çok da şarkılarınız için çok teşekkür ederim🙏🏻

Bu bölümü Siyah&Beyaz'ın ilk günlerinden bu yana elimi bırakmayan canımın içi @berivanerat'a ithaf ediyorum. İyi ki varsın canım🙏🏻

Hepiniz iyi ki varsınız, canımsınız♥️



Eylem

'İntikam yolculuğuna çıkacaksan kendin için de bir mezar kaz' diyordu Konfüçyüs. Çok biliyordu. Evet gerçekten çok biliyordu. İçimdeki tükenmişliğin başka bir açıklaması olamazdı çünkü; ben ölmüştüm. İntikam peşine düşen her zavallı gibi ben de duvara toslamış ve hiçbir intikamın mutlu sonla bitmediğini acı bir şekilde tecrübe etmiştim. Şu saatten sonra mutlu olmak gibi bir hayalin peşine düşecek değildim elbette fakat içimdeki yangının bir nebze olsun dineceğini umut etmiştim. Dinmemişti. Dinmeyecekti de. Fırat'ın yaşadığı hiçbir acı sevilmediğim gerçeğini değiştirmeyecekti çünkü.

Benim en büyük yangınım sevgiye aç, arsız yüreğimdi ve ben arsız yüreğimdeki hastalıklı duygulardan kurtulamadığım sürece içimdeki yangın dinmeyecekti.

İnsanlar beni sevmiyordu.

Bu gerçeği bir an önce kabul etmeli ve geri kalan hayatımı bu bilinçle şekillendirmeliydim. Safiş vardı, Ceren vardı, Sinem vardı. Bir de Yavuz vardı. Yeterdi. Yaşamak için illa ki birileri tarafından delicesine sevilmek, vazgeçilmez olmak gerekmiyordu.

Fırat ailesini korumak için beni kullanmıştı. Abim de ailesini korumak için bu duruma sessiz kalmıştı. Aile olmak bunu gerektiriyordu demek ki. Anlayamıyordum, konduramıyordum, hazmedemiyordum evet ama kabullenmek zorundaydım. Aksi halde aklımı kaçıracaktım.

Fırat'ın gözlerindeki hayal kırıklığını görünce geçer sandığım ne varsa yerli yerinde duruyordu. Öfke, nefret, kırgınlık, pişmanlık, kalbimdeki ağrı, boynumdaki sızı...

Başımı yukarı doğru kaldırarak gözlerime dolan yaşları geri gönderdim. Kaybeden taraf yine ben olmuştum. O kadar yanmıştı ki canım, Fırat'ın canını yakma pahasına kendimden vazgeçmiştim. Değer miydi?

Asla.

Fırat'ın hakkımda ne düşündüğü umurumda bile değildi, benim derdim kendimleydi. Kirli oyunlar, sinsi hesaplar, sahtekarlıklar, düzenbazlıklar bana göre değildi. İki kez intikam peşine düşmüş ve sahip olduğum ne varsa kaybetmiştim. Kendimi kaybetmiştim. En baştan Fuat Amca'nın karşısına dikilip hesap sorsam tüm bunlar yaşanmayacaktı belki de. O anki kırılmışlığım şu an hissettiğim tükenmişliğin yanında çok hafif kalıyordu üstelik. Denize düşüp yılana sarılmıştım fakat sonuç değişmemişti. Denizde değil, yılanın boynuma zerk ettiği zehirde boğulmuştum.

Fırat'ı kendi silahıyla vurarak, yerle yeksan olan gururumu kurtaracağımı düşünmek çok büyük bir yanılgıydı. Fırat'tan ne farkım kalmıştı şimdi? Haklı ya da haksız olmak değildi derdim; hiç olmadığım kadar mutsuzdum. Hayatım boyunca sahip olduğum tek şeyi, kendime olan saygımı kaybetmiştim.

Beni bu raddeye getiren herkesten nefret ediyordum. Selim'den, Fuat Amca'dan, babamdan, abimden, Fırat'tan ama en çok o kadından... çocuk yüreğimle bıkmadan, usanmadan, yılmadan kapısına her dayandığımda kapıyı suratıma çarpan, beni bir yudum sevgiye muhtaç bırakan, başımı okşayan herkesin ayaklarına paspas olmama neden olan o kadından nefret ediyordum.

İSYAN ÇİÇEĞİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin