82. Bölüm

26K 1.5K 1.1K
                                    





Sonunda kavuştuk♥️

Bölüme başlamadan önce bilmenizi isterim ki bu bölüm sizin sayenizde yazıldı. Desteğiniz, dualarınız, varlığınız için sonsuz teşekkürler♥️

İyi ki varsınız🙏🏻


Eylem

Vakitlerden bir nisan sabahıydı. Rüzgarların en ferahlatıcısı gönlümde esiyor, denizlerin en mavisi düşlerimde dalgalanıyor, ormanların en kuytusunda öten kuşlar ruhuma ninniler fısıldıyordu. Haliyle gözlerimi açamıyordum. Dünyanın en tatlı yorgunluğunun, en tatlı huzuruydu beni yatağa çivileyen, kalkmak istemiyordum.

Alt dudağımda gezinen parmağı öptükten sonra yüzümü tekrar Fırat'ın göğsüne dayadım. Uyumuyordum fakat uyanık olduğum da söylenemezdi. Dünyanın en güzel gecesinin, en güzel sabahında, uykuyla uyanıklık arasındaki o ince çizgide dinleniyordum.

Burnumda gezinen parmaktan kurtulabilmek ümidiyle başımı iki yana sallayıp iyice sokuldum göğsüne. Rüzgarın gece boyunca odamıza taşıdığı limon çiçeklerinin kokusu Fırat'ın kokusuna karıştı, dudaklarımı gayriihtiyari göğsüne bastırdım. Uyanmak her geçen saniye zorlaşıyordu.

Kirpiklerimin nazını çekerken ekstra özen gösteren parmağı şakağıma doğru ilerlerken dudakları saçlarıma dokundu. Üzerimdeki örtüye iyice sarıldım, dizlerimi yukarı çekerek bacaklarımı sola doğru yatırdım, bacaklarına yasladım. Dün gece öyle şeyler yaşanmıştı ki, uyanmak çok zordu. Uyanmak imkansızdı. Sabaha karşı alacak-verecek meselesi yüzünden tartışma çıkmıştı aramızda. Fazlasıyla alevli, vurdulu-kırdılı bir kavga hatta. Orta yolu bulmuştuk nihayetinde fakat bulana kadar birbirimizi epey hırpalamıştık.

Bin beş yüz günlük alacağıma istinaden ellerini bağlamak istediğimde 'Yok öyle bir dünya' demişti Fırat. Elleriyle canıma okuyarak da olmadığını bizzat göstermişti. Sinirlenmiştim haliyle. Karşı koyamadığım, koyacak iradeye sahip olmadığım için. Sinirlendikçe hırçınlaşıyor, hırçınlaştıkça Fırat'a saldırıyordum. Sözlü ve fiili olarak. Fakat sonuç asla ve asla değişmiyordu. Her defasında farklı bir yöntem kullanarak aklıma, fikrime, öfkeme, bedenime hükmetmeyi başarıyor ve aklımı başımdan almak suretiyle sakinleştiriyordu beni.

Ta ki son raunda kadar.

Öyle bir an gelmişti ki, borç batağında hunharca sürüklenen bedenim sakin kalamayacak raddeye ulaşmış ve o andan itibaren bende kayış kopmuştu. 'Sikerim kredisini de, sakinliğini de!' diyerek kontrolü elime almış ve son derece edepsiz yöntemlerle aramızdaki alacak-verecek meselesine son noktayı koymuştum. Çaresizliğin doruklarında gezindiği bir noktada 'Tamam' demişti Fırat, 'tamam... sen ne dersen o.'

Adamı öyle yola getirirlerdi işte. İstediğini almak istiyorsa hizaya gelecekti; öyle tefecilikle, zorbalıkla olmuyordu o işler.

Kolumdan omzuma doğru yol çizen parmağı boynuma ulaştığında elini avucuma aldım, göğsüme bastırdım. Gözlerim hâlâ kapalıydı. Dudakları dudaklarıma değdi bu defa. Burnumda, elmacık kemiklerimde, kirpiklerimde gezindi usul usul. Dokunmak ve dokunulmak mevzularında ciddi problemleri olan arsız bedenim jöle kıvamına geldi, avucumdaki elini dudaklarıma bastırdım. Öyle bir miskinlik çökmüştü ki üzerime, ömrümün sonuna dek, bu evde, bu yatakta, bu pozisyonda kalabilirdim, sakıncası yoktu.

"Uyansan mı artık?" dedi Fırat uyku mahmuru sesiyle, burnumdan öptü "Yeşillerimi özledim."

Başımı yastıkta sürüyerek geriye çektim, gözlerimi hafifçe araladım. Pusluydu güzel yüzü. Avucumu gözüme bastırdım, aheste aheste ovaladım gözümü. Bir taraftan da esniyordum. "Günaydın" dedi Fırat keyifli bir tınıda. Koltuk altını yastığıma dayayıp, başını da avucuna yaslamıştı. Beni izliyordu.

İSYAN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now