76. Bölüm

29.5K 1.8K 1.8K
                                    





Oy ve yorumlarıyla yanımda olan, desteğini esirgemeyen tüm okurlarıma sonsuz teşekkürlerimle🙏🏻

Keyifli okumalar♥️

Eylem

Kabullenmişliğin verdiği deliksiz bir huzur kaplamıştı içimi. Kendimi, ailemi, çocukluğumu, yaralarımı, kaygılarımı tümüyle kabullenmiş ve olduğum kişiye sımsıkı sarılarak ait olduğum yere, evime geri dönmüştüm. Sevdiğim adamın göğüs kafesiydi evim. Duvarları taştan değil sevgidendi; güvenliydi, sıcaktı, huzurluydu ve her şeyden öte benimdi. 25 yıllık ömrümde ilk kez misafir değil ev sahibi gibi hissediyordum kendimi. Nereye gidersem gideyim akşam olduğunda dönecek bir evim, o evde yokluğumu fark edecek bir adam vardı.

Sen her koşulda, her halinle bana geleceksin diyordu o adam. Kocamdı çünkü o benim.

Kocamdı evet. Ve kocam beni çok seviyordu. Sevgi arsızı gönlümün tüm ihtiyaçlarını karşılayacak kadar çok seviyordu hem de. Bir o kadar güzel. Öyle ki, o beni sevdikçe, ben kendimi seviyordum. Nasıl başarıyordu bilmiyordum fakat bana kendimi sevdirmeyi başarmıştı. Sevildikçe duruluyordu arsız kalbim, iyileşiyordu. İyileşiyordum.

Saçlarıma doladığım havluyu komodinin üzerine bıraktıktan sonra yorganı üzerime çektim ve sırtımı yatak başlığına dayadım. Fırat kocalık vazifesini layıkıyla yerine getirmiş fakat sonrasında benimle uyumak yerine defolup gitmeyi tercih etmişti. Ne kadar belli etmemeye çalışsa da huzursuz ve gergin olduğunu bildiğim için sesimi çıkarmamıştım ben de, anlayışlı bir insandım. Yat sınırları dahilinde gönlünce gezebilirdi.

Miço yatağın kenarındaki koltukta uyuyordu. Bense uyuyamayacak kadar yorgundum. 79 günün acısı çok fena çıkıyor, kirpik diplerim bile sızım sızım sızlıyordu. Taksite falan böldürüp ödemeliydim belki de, böyle olacak gibi değildi. Çok pis alacaklıydı şerefsiz, sindire sindire ödetiyordu.

Yarın sabah ilk iş Fırat'a gidip kredi başvurusunda bulunacaktım, peşin ödeme gücüm yoktu. 120 aya bölebilirdik yani bence, kaçmıyordum sonuçta. 60'ta makul bir seçenekti. Hiç olmadı 36'yı zorlardık.

Oluru neydi bu işlerin, bilmiyordum ki.

Dizlerimi kendime doğru çektim bitap bir halde. Keçi boynuzu yemeliydim belki de, krediye gerek kalmazdı. Safiş, çocukları olsun diye az yedirmemişti İbrahim Abi'ye. Çocuk olmuştu olmasına da, o zamana kadar deli danalar gibi gezmişti adamcağız ortalıkta. İşe yarıyordu.

Komodinin üzerindeki telefonuma uzandım Safiş'i aramak için. Çok özlemiştim. Telefonu açtım fakat saat gece yarısını çoktan geçmişti, bu saatte arayamazdım. Üst üste gelen bildirimleri izledim bir süre. Yasemin, Ceren, Yavuz, Erdem Bey, Levent Bey ve abimden gelen mesajlar ardı ardına düştü ekranıma. Abimin gönderdiği mesajı açtım ilk olarak. Bir video göndermişti.

Evdeydi, her zaman oturduğu koltukta oturuyordu. Dirseklerini dizlerine dayamış, öne doğru hafifçe eğilmişti. Kamera yüzüne odaklıydı. Göz altlarındaki morluklar ve dağılmış saçları uzun zamandır uyumadığı izlenimi yaratıyor, yorgun ve mutsuz bakışları içimde, çok derinlerde bir yerlere dokunuyordu.  

"Eylem" diye başladı kuru sesiyle "kardeşim" diye devam etti sonra "yanına gelmeyi, gözlerine bakarak sana kendimi anlatabilmeyi çok isterdim fakat o geceden sonra yüzüne bakacak cesaretim yok." Yüzünü sert bir şekilde sıvazladıktan sonra ensesine götürdü elini "Bu yeni bir durum da değil aslında, ben senin gözlerine bakacak cesareti hiçbir zaman gösteremedim. Sana her baktığımda yapamadığım abiliğimle yüzleşiyordum çünkü, zoruma gidiyordu. Ben sana her baktığımda dünyanın en soğuk, en karanlık gecesinde, bahçeden aldığım altı yaşındaki o kız çocuğunu görüyor ve o gece ısıtamadığım ellerinin, ayaklarının günahında boğuluyordum Eylem, n'olur affet beni."

İSYAN ÇİÇEĞİWhere stories live. Discover now