Bölüm 26- Çoklar Meydanı

1.3K 148 7
                                    



Patlamadan sonra 22. gün, Burak...

Basın toplantısının üzerinden takvim hesabıyla üç gün geçmişti. Bu süreçte gece de gündüz de bizdik. İnsanlar durmadan bizim hakkımızda konuşuyordu. Televizyonda bir delikanlı görmüştüm, bizim başa geçişimizi dört gözle beklediğini söylüyordu. İzlediği tüm filmlerin gerçek olması gibiymiş bizim gelişimiz. Orta yaşlı bir kadın da vardı yanında. Ülkemizin gücünü bizim gibi değişenlerden oluşan bir orduyla gösterebilirmişiz, Başkan'a bu kadar yüklenmek haksızlıkmış. Şimdiden tüm Dünya'nın gözü bizim üzerimizdeymiş. Kraliçe eğer çok iyi niyetliyse panzehiri insanlara karşılıksız vermeli, zor kullanmak yerine seçimlere katılmalıymış. Saçları açık sarıya boyatılmış, kırmızı rujlu bu kadın bunları söylerken ciddi miydi acaba? O delikanlı özel güçlere sahip olmayı pahalı yapım yabancı bir filme mi benzetiyordu gerçekten... İnsanların düşüncelerini okuyabildiğim gün çirkin bir gerçekle yüzleştim. Neredeyse hepsi sandığınızdan daha sığ ve düşüncesizdiler. Ülkesini düşündüğünü iddia eden o kadın gibi. Sanki değişenler cansız bir varlıkmış gibi bizleri onları korumak için öne atıyordu. İsteseler sokaktaki sahipsiz bir kedi için bile savaşa girerdim ama o sarışın teyze için asla. Benim bir ailem yoktu ama Halil ağabey'in yanlarına dönmek için sabırsızlandığı bir ailesi vardı. Bu adam UGAM'da olmayı kendi istemediği gibi onu umursamayan insanlar için de ölmeyi istemiyordu. Kimse ona seçme hakkı vermemişti. Yaşayan en güçlü insan olmayı o seçmemişti ve şimdi yetenekleri için cezlandırılacaktı öyle mi? Doktor'a ve bize yaptıkları için Esen'den hoşlanmıyordum ama Patron'un safı gayet netti. Ben de bugün ve her zaman onun yanında olacaktım. Esen ve Doktor önde hemen arkalarında Timur Bey ve onun sağında ben vardım. Değişen evinden, Çoklar Meydanı'na doğru yola çıkmıştık.

Çoklar Meydanı, onlarca küçük dar sokağın tek büyük bir yere açıldığı trafiğe kapalı, yerleri taşlı dev bir meydandı. Eski zamanlarda araçların kullanımına açık olan bu meydan gösteri, eylem gibi faaliyetler için özel olarak tekrar düzenlenmişti. Meydanın on ayrı girişinden on bir ayrı değişen girdi içeri. Her birimiz birimiz farklı girişlerden tek tek girsekte Ezra ve Doruk'u birbirinden ayıramadık aynı anda girmek istedik. Sabahın beşinde bile mahşer kalabalığı vardı. Herkes bizim için oradaydı ama kimse etrafına bakmıyordu. Esen, Doktor ve Patron dışında hepimiz meydanın etrafında halka biçiminde dağıldık. Ezra ve Doruk kıyafetleri ile dikkat çekiyordu. Kızlar birbirini ittirip onları gösteriyordu. Allah'ım bunca kalabalıkta zihnimi sakin tutmak ne zor. Görev dağılımı yapmıştık, değişenler arasındaki sözsüz iletişimi ben sağlayacaktım. Sesi kesilesice Oktay'ın da zihninde yine ben vardım.

Plan basitti; Kraliçe,Doktor ve Patron, Albino İkizler eşliğinde meydana gelecekti. Meydanın ortasına kadar ikizlerin kalkanı altında görünmez olacaklardı. Medya ve halkın önünde yüzleşme sağlanacak sonrasında kalkan Başkan'ı da etkisine alacak ve ortadan kaybolacaktık. Ben değişenler arasındaki iletişimi sağlayacaktım. Halil ağabey gerektiğinde fiziksel gücünü kullanacak diğerleri de yine benzer şekillerde bize destek olacaktı. İçimizde en işlevsizimiz tabii ki Balkabağı idi. Sıcak temas hallerinde onun gücünün bir işe yaramamasına şaşırmış mıydım? Hayır...

Sadece 11 kişi gelmiştik buraya. Diğer değişenler ve yardımcılarımız evde kalmıştı. Olmayacak şey olurda biri evimize saldırmak isterse koruyacak birileri bulunmalıydı. Melisa'nın evde kalması ise işime gelmişti açıkcası. Şimdi bu kalabalıkta bir de onu korumakla uğraşmak zorunda kalırdım. Gerçi üç gündür gözünün beni gördüğü yok ama sabırla beni anlayacağı günü bekliyorum. Ne diyordu şair " Yağmurlardan sonra büyürmüş başak, meyveler sabırla olgunlaşırmış.*"

-Ne diyorsun sen oğlum? Ne başağı ne meyvesi? Bilmediğimiz bir kod mu bu?

Melisa'yı düşünürken kendimden geçmiş, farkında olmadan dizeleri tüm ekibe söylemiştim. Sağ olsun Halil ağabey de durumu cilalamıştı. Aramızda onlarca insan olmasına rağmen Ezra ve Doruk'un kahkahalarını duyabiliyordum. Onların gülüşüne katılarak onları etkilemek isteyen durumdan habersiz genç kızlarda onlara katılmış , topluca gülüyorlardı.

-Deli misiniz lan dikkat çekmeyi kesin! Kraliçe 257. sokaktan giriş yaptı, diğerleri de yanında!

Değişenlerin zihninde besmeleler, hadi bakalımlar, bitse de gitsekler ve kızın telefonunu alsam mı acabalar dolaşıyordu. Onlar işin ciddiyetinden uzakken kalabalık anlam veremediği şeyler tarafından durmaksızın ittiriliyordu. İri bir boşluk kalabalığı yara yara meydanın ortasına kadar geldi.Herkesin tüm dikkatini bana vermesi için son kez seslendim.

- Kraliçe ve ekibi meydanda.

Başkan'ın özel olarak boş bıraktığı büyük boşluğun oradaki emniyet şeridi görünmez bir el tarafından koparıp atıldı. Saatler sabah yediyi gösterirken tüm halk sustu ve kameraların ışıkları yanmaya başladı. Boşluğun ortasında kendini ilk gösteren çizgili lacivert takım elbisesi ile patron oldu. Mavi bakışları ve mimiksiz ifadesi ile buzdan bir heykel gibi duruyordu. Buzdan heykelin az ilerisinde baharın tüm renkleri ile yüzü yaralı bir Rönesans tablosu duruyordu. Doktor'un moda anlayışı ve ruhu tamamen birbirine paraleldi. Belki hayatta en istikrarlı olduğu şey çılgın ruhunu kıyafetlerine yansıtmaktı, kim bilir. Yine güllü ve böcekli bir takım seçmiş içine yeşil renkli bir kazak giymişti. Son olarak Kraliçe gösterdi kendini. İri altın renkli düğmeleri olan bembeyaz bir takım giymişti. Saçlarını sıkı bir topuz yapmış, aksesuar kullanmaktan kaçınmıştı. İlk aşamayı geçmişlerdi, insanlar onların girişinden ve görünüşlerinden etkilenmişlerdi. Sıra Başkandaydı. Değişenlerin gelmesini bekleyen Başkan daha onların açıklama yapmasına bile fırsat kalmadan, medyaya ait olduğu sanılan özel alanların birinin içinden alkışlar eşliğinde çıktı. Sakal tıraşına dikkat eden, bakımlı bir adam vardı karşımızda. Sanki zor durumda olan lider o değil bir başkasıydı.

Başkan otuz iki diş gülümseyerek, değişen liderlerini selamladı.

- Esen Hanım, Kemal Bey, Timur Bey! Hoş geldiniz efendim!

Kraliçe hafifçe tebessüm etti,

- Davetimize icabet ettiğiniz için biz teşekkür ederiz Sayın Başkan! Mahkemeniz görülene kadar sizi evimizde konuk etmek isteriz.

Başkan gevrek gevrek gülmeye devam ediyordu,

- Sizinle gelirim ancak bu süreçte kanunların uygulanmaya devam etmesini istiyorum. Yokluğumda devlet yine eski kurallara göre yönetilecek herhangi bir el değişikliği yapmanızı istemiyorum. Halk bizden vazgeçene kadar biz halkın yanında olacağız.

- Hay hay!

Kraliçe'nin cümlesinin bitmesi ile ikizlerin kalkanı etkinleştirmesi bir oldu. Bu sefer Başkan da dahil tüm liderler gözden kayboldu. Her şey beş dakikanın içinde olup bitmişti. Bu sakinlik herkesi şok beni ise rahatsız etmişti.

----------------------------------------------------

* Mona Rosa- Sezai Karakoç


Metamorfoz Serisi-BaşlangıçWhere stories live. Discover now