Bölüm 42- Aslan Baba

577 62 34
                                    

Patlamadan sonra 36. gün, Burak...

Şehir arkamda kalmıştı. Beni içine çeken karmaşa, kan ve kavgalar birkaç saat uzağımdaydı. Hızlı adımlarla ilerliyor bir yandan da etrafı kolaçan ediyordum. Hayatımda hiçbir zaman karşılaşamadığım derin sessizlikle başbaşaydım. Kimse yoktu. Kimse konuşmuyor, düşünmüyordu. Derin bir nefes aldım. Bir parça huzur için... Sanki bulabilecekmişim gibi... Ancak aldığım nefes ciğerlerime ulaşmıyordu, kalbim bir avuç içinde ezildikçe eziliyordu sanki. Kanlı düğünün üzerinden iki gün geçmişti; benim için iki yıl,Hüma içinse iki ömür kadar uzundu.

Katil'in sesi kulaklarımdan gitmiyordu " Yeni Dünya'nın ilk şehidi...", o ses kulağımda çınladıkça tüm olup biten gözümün önünde tekrar tekrar canlanıyordu. Maskeli kadın Bukra'yı nişan almıştı. Çocuk her şeyden habersiz, düğün adı altında yapılan bu ayini hayretle izliyordu. Tüm bu şamatayı bahane edip kaçmak aklının ucundan bile geçmemişti çünkü kardeşi gibi sevdiği arkadaşı Cesur, değişen evinde rehin tutuluyordu. Bukra acil bir durum olursa Kraliçe'yi eve götürmekle sorumlu olduğunu sanıyordu. Fakat gerçekte değişenlere adanan bir kurbandı o. Silahın ona doğrultulduğunu belki o fark edememişti ama babası ve kardeşi her şeyin farkındaydı.

Ceketin altından kendini belli eden ışık, katilin iç sesi ve Hüma'nın ileri doğru atlamaya niyetlenmesi... Bukra'yı kurtarmaya tek niyetlenen Hüma değildi biliyordum. Ya Hüma'yı kurtaracaktım ya da Halil ağabeyi. Arkamı kollar mısın, demişti. Bunu yapamayacağımı ağabeyinin yeterli olacağını söylemiştim ona. O anları düşündükçe kalbimi ezen el güçleniyordu sanki.

Ben Hüma'yı seçmiştim. Halil ağabey oğlunu kurtarmak için kendini öne atmıştı. Neler olup bittiğini kimse anlamadan üç el silah sesi duyuldu. Kurşunlar özgürlüğüne kavuştukça, kollarımda bir cennet kuşu can çekişiyordu. Sanki ağabeyi değil de o vurulmuştu. Yaralı bir aslan gibi parçalıyordu kollarımı; bağırıyor, saldırmak istiyordu. Halil ağabey ise yavrusunu kolları arasına almış ve taş kesilmişti. Koca dev, genç değişenin etrafını iyice sarmış ve onu koruyabilmişti.

Silah sesleri kesildiğinde, beyaz güvercinlere kan sıçradığında çok kısa bir süreliğine sessizlikle kaplandı ortalık. Çıt çıkmayan o mahşer yerinde bir kişi hariç herkesin bakışlarından dehşet okunuyordu. Kraliçe... Onun rol yaptığını anlamak için onu bir parça tanımak yeterliydi. Ama Dünya onu tanımıyordu. Doktor'un aklından Hüma geçiyordu, ona yardım etmek için niyetlendiğinde avuçları Kraliçe tarafından sıkıca kavranmış şekilde buldu kendini. Kemal o an nerede olduğunu tekrar hatırlamış oldu. Kraliçe'nin gözündeki sahte yaşları silip sordu:

- İyi misin?

Boşlukta yankılanan ilk ses onunkiydi. Sonrası bir uğultu... Halil ağabey'in vurulmasını fırsat bilen ve değişenlerden nefret eden kalabalıklar bize doğru gelmeye çalışıyordu. Değişen yandaşları ise onlara karşı çıkıyordu. Arbede çıkmıştı...

Olan bitenler karşısında öfke nöbeti geçiren Emir'in bedeni alev almaya başlamıştı. Sıcağa dayanamayan kıyafetleri un ufak olup gitmiş onu üryan bırakmıştı. Ardında siyah isler bırakarak, maskeli kıza doğru yürüyordu ama hiç beklenmedik bir tepki ile karşılaştı. Oldum olası bir türlü sevemediğim buz çocuk, Emir'in bastığı zemini dondurmuştu. Buz, alevleri gittikçe cılızlaştırıp sonunda söndürmüş ve Emir'i olduğu yere mıhlamıştı. Katili öldürmesi için Kraliçe'nin emrini bekliyordu, efendisine baktı.

Hüma kucağımda, Bukra babasının yanı başında, Kraliçe ise hepimizden yüksekte ve mağrur duruyordu.

- Kızı ve kardeşimizin cesedini alın, gidiyoruz!

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçWhere stories live. Discover now