Bölüm 36- Taç

751 72 80
                                    

Patlamadan sonra 32. gün, Hüma...

Rahatsız yatakta gözlerimi sıkıca kapattım. Yaşadığımı sandığım her şeyin bir rüya olmasını umut ediyordum. Evet ağabeyim değişenlere katılmış olacaktı ama biz o salak parkta o salak adamla muhatap olmayacaktık. Emir vücudundan ateşler saçmayacak, görevliler bizi kovalamayacak ben de buraya düşmeyecektim. Üç dediğimde gözlerimi açacaktım. Sağa döndüğümde Süreyya annemi, yan odaya gittiğimde ise üzeri açılmış Bukra'yı görecektim. Kardeşimin üzerini örtüp, ailemi koruması için Allah'a dua edecektim. 1! Ağabeyimin horultusunu duyuyorum ama.... 2! Bunlar gerçek değil ağabeyim aslında burada değil, bunlar bir rüya... 3! Gözlerimi açtım, işte! Rüya değildi. Ağabeyim gerçekten odayı inletiyordu. Kardeşim ve dostlarım alıkonmuş, onların kurtarmak için sonunu göremediğim bir maceraya yuvarlanmıştım. Gözüm yerde yatan Burak'a takıldı. Uyurken daha sevimli gözüküyordu. En azından Melisacığı hakkında konuşup kafamı şişirmiyordu. Üstü tamamen açılmıştı, yatağımdan kalkıp yanına gittim.

-Allah'ım sen ailemi, dostlarımı ve bize karşılıksız yardım eden bu çocuğu koru.

Tam battaniyeyi Burak'ın omuzlarına doğru çekiyordum ki gözleri fal taşı gibi açıldı. Yorgunluktan kan çanağına dönmüş gözleri ile deli deli bakıyordu. Üzerini örten elimi sıkıca tuttu:

"Yat artık baş belası. Uyumak için sadece iki saatim var."

-Keşke senin üstünü örtmek yerine seni yastıkla boğmayı deneseydim.

O sersemin suratına bakmadan yatağıma yattım.

"Ha bu arada, biliyorum."

-Neyi?

"Uyurken ne kadar tatlı göründüğümü. Daha önce söyleyen başkaları da olmuştu."

Burak'a vereceğim cevabı düşünürken kendimi uykunun yumuşacık kollarına atıvermiştim. Ne yazık ki yastıkla kavuşmamız çok uzun sürmedi, gün doğmadan kapımız ritmik bir şekilde tıklatılıyordu. Üçümüz de ayaktaydık, Burak beni odanın tenha bir köşesine fırlattı ve iki adım önümde durarak beni gizledi. Kapıyı ağabeyim açtı. Timur Bey içeri girdi. Sabahın bu saatinde takım elbisesi, şekil verilmiş saçları ve yaka mendili ile çok etkileyici duruyordu. Çivit mavisi gözleri ile bizi süzdü. Çizgili pijamayı beyaz atletle kombinleyen ağabeyim, paçaları kıvrılmış erkek pijaması giyen kısa bir kız yani ben ve Burak. Zavallıcığın hali içler acısıydı, gözleri kızarmış, ağzının kenarı salya izi olmuştu.

"Ezan okundu mu?" deyiverdi şapşal bir şekilde.

Timur Bey odanın kapısını kapatıp içeri girdi. Odayı havalandırmak için camı açtıktan sonra elindeki saman renkli torbayı bana uzattı.

-Bu senin için küçük hanım, Doktor'un ufak bir hediyesi.

Hevesle poşeti açtım. İçinde Beyaz bir gömlek, füme renkli kalem etek, pahalı bir gerdanlık, kırmızı rujun da içinde olduğu bir takım makyaj malzemeleri ve destekli sutyen vardı. İç çamaşırını havaya kaldırıp, Timur Bey'e baktım. İlgisiz bir ses tonuyla:

-İhtiyacın olduğunu düşünmüş olmalı, dedi. Sonrasında Burak'a döndü.

- Genç hanım hazırlanırken sen de bir yüzünü yıka istersen.

"Hanım kim ya?..." Biraz etrafına bakındıktan sonra beni fark etti. "Ha, onu diyorsun. Elinde ne var senin? Dantelli mi o?" Çamaşırı gördükten sonra ayıldığına emindim. "Yüzümü yıkamak iyi fikir, yüzümü yıkayayım ben."

Son konuşmalardan ağabeyimin rahatsız olduğu belliydi. Utanarak sutyeni poşete geri koydum.

-Ben tuvalette hazırlanırım.

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin