Bölüm 49- Yeniden Aile Olmak

866 53 43
                                    


Mahkeme gününden yaklaşık iki ay sonra Hüma...

Merhametin aşka, vefanın intikama yenik düştüğü anlar vardır. Esen'in ölüm haberini aldığımda hissedebildiğim tek şey intikamdı. Gram rahatlama hissetmeden onu kendi ellerimle öldüremediğim için içim içimi yemişti. Bu Dünya'dan bir Esen Kaplan geçmişti, geçmiş ve geleceği birbirine katarak... Bense çoğu şeye yakından tanık olmama rağmen onu durduramamıştım. Mahkemenin olduğu gün Doktor Bukra'yı son anda serbest bırakmıştı, kardeşim beni ve Burak'ı alarak kulübeye getirmiş, Cesur'u kurtarmaya vakti yetmemişti. Gerisini ancak haberlerden izleyebilmiştik, onlarca değişen ve insan kimyasal silahlarla bayıltılmıştı... Doktor ve Kraliçe'ye kimse ulaşamamış, albino ikizlerle birlikte gözden kaybolmuşlardı... İkizlerin koruma kalkanın onları her türlü tehlikeden koruduğunu tahmin ediyorduk. İkizler onları korumakla kalmamış görünmez olmalarını da sağlamıştı... O iki ruh hastası ellerini kollarını sallayarak meydanı terk etmişti. Meydan... Koskoca alan bilinçsiz bedenlerle doluydu... Hepsi kimyasal bir silahla bayıltılmıştı. Devlet yaptığı açıklamalarda, bunun halkı sakinleştirmek için tek çareleri olduğunu savunuyordu. Kimseyi incitmeden olayı ancak bayıltıcı gazlarla çözebilirlermiş. Dev bir meydan dolusu hareketsiz, et yığınlarının görüntüsünü hafızamdan silmem ise mümkün değildi.

- Meltem... O gitti...

Ellerim titriyor, ayakta kalmakta zorlanıyordum. Hemen yanımda duran divana yığılıverdim. Benim adım Hüma, diyebilecek gücü bile kendimde bulamamıştım. Telefonum çaldığında arayan numaranın kime ait olduğunu bilmiyordum. Ama o ses yakından tanıdığım birine aitti. Kemal'e cevap verememiştim ama konuşmasını sürdürüyordu:

- Doğum sandığımızdan zor oldu...

O kadın doğmuş ve doğmamış milyonlarca çocuğun ölümüne yol açabilecek hatalar yapmıştı. Doktor ise sürekli saçmalıyordu zaten... İki aydır herkesten saklanıp, Esen öldüğünde neden beni arıyordu? Kulübenin kapısı uğultu ile açıldı, hava oldukça rüzgarlıydı. Küçük oda toprak kokusu ile dolmuştu. "Mevsimler kafayı yemiş!" diye homurdandı, Burak ayakkabılarını çıkarırken. "Sen kiminle konuşuyorsun öyle?" Telefon elimde, öylece bakıyordum... Bir gariplik olduğunu anlamıştı. Beresini bile çıkarmadan yanıma geldi ve boşta kalan elimi avuçlarının arasına aldı. "Şimdi zihnine giriyorum, izin veriyor musun?" Uzun süredir bana sormadan düşüncelerimi okumuyordu, onaylamak için başımı hafifçe öne eğdim. Telefondakinin Kemal olduğunu öğrenmişti. Saniyeler içinde parmakları avucumu sıkıştırmaya başladı, Burak da gerçekten öfkelenmişti. "Sakin ol, senin sakinliğine ihtiyacımız var!"diye geçirdim içimden. O hiçbir şey söylemeden parmaklarını gevşetmekle yetindi. Kemal ise konuşmaya devam etti:

- O, tüm gücünü bebeğimizi içinde büyütebilmek için harcadı.

Kemal kesik kesik konuşuyordu. Sesi kısık denilebilecek kadar az çıkıyordu. Bu fısıltılar hırıltıya karıştığında ise onun cümlelerini anlamak imkansıza yakındı.

- Normalde bir değişen ve bir insandan özel bir bebek Dünya'ya gelmez ancak Esen...

Telefon iç çekişi ve dengesiz kahkahalara boğuldu kısa bir süre için. Sonra boğuk sesi duymaya devam ettik:

- Sevgilim çok özel bir kadındı! Vücudu en güçlü zehirlere bile şifa olacak panzehir ile doluydu ve bu ONUN SONU OLDU!

Kemal arsızca yüksek perdeden gülüyor ve son üç kelimesini tekrarlayıp duruyordu.

- Onun sonu oldu! Kimseye sırrını söylemediği o panzehir var ya! Onu öldürdü! Tüm değişenleri kurtarabilecekken kılını kıpırdatmadı. Ama ne oldu, o panzehir onun sonu oldu! Hani uğruna beni harcadığı panzehir var ya! Benden olan çocuğu onun sonu oldu! Çocuk... Ben...

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçWhere stories live. Discover now