Bölüm 41- Mürit

635 59 51
                                    

Patlamadan sonra 34. gün, Burak...

Değişenler evinden dev bir konvoyla ayrılmıştık. Büyük siyah arabaların içini hınca hınç doldurmuştuk. Sadece en önde tarihe meydan okuyan beyaz bir Cadillac vardı, içinde Kral ve Kraliçe'yi taşıyan. Onlara eşlik eden tek kişi ise arabadan bile beyaz bir değişendi, albino ikizlerin teki. O ikizlerin asla ayrılmadıklarını düşünürdüm ama bugün konvoyun güvenliği için ilk ve son araca yerleştirilmişlerdi ayrı ayrı. Onların hemen araksındaki arabayı Halil ağabey kullanıyordu yanında Patron vardı ve arka koltuğa Oktay, Hüma ve ben sıkışmıştık. O turuncu kafayla yan yana olmak bile sinirlerimi bozuyordu o yüzden aramıza Hüma'yı almıştık. Gerçi ona artık hangi ismiyle sesleneceğimi şaşırmıştım. Doktor'un ona taktığı yeni isim hiç hoşuma gitmemişti, geçenlerde balkabağı ile yaptığı görevden çok rahatsız olmuştum, sürekli Esen'in yanında olacak olması ise beni delirtiyordu. Düşüncelerimden habersiz bana bakıp gülümsedi. Küçücük koltukta kafasını çevirse yüzü yüzüme değecek gibiydi.

- Naber?

" Harikayım, Hüma... Sen?"

-Pantolon giymeyi tercih ederdim. Bir sorun olsa bu elbise ile kendimi koruyamam ki...

Siyah tülden yapılmış bir gömlek giymişti ... Tül o kadar incecikti ki içindeki dantelli çamaşırı görebiliyordum. Gömleğin kolları bileklerinde bollaşıyor ve minik kurdeleler ile bağlanıyordu. Hemen altında daracık ama dizine kadar uzanan bir etek vardı. Bu modelin moda dünyasında muhakkak bir adı vardı ama bacakları bir araya getirip kalçayı sıkıca sardığı için bana deniz kızlarını hatırlatıyordu. Eteğin üzerindeki pullar bu savımı güçlendiriyordu. Bu kızın vücudunu incelmeyi kesmem lazımdı, bakışlarımı kalçalarından uzaklaştırıp gözlerine kaydırdım.

"Bir sorun olmayacak. İkizlerin bizler için kalkan olduğunu biliyorsun, hem görünmememizi hem de tehlikelere karşı korunmamızı sağlıyorlar. Ayrıca biz büyük bir ekibiz. Onların tüfeklerinden bizim bir bakışımız daha kuvvetli. Ağabeyin bir tankı kaldırıp atabilecek kuvvette... O yüzden dert etme sen."

- Abartıyorsun, dedi kırık bir tebessümle. Endişeleri vardı.

-Abartmıyorum. Doktor'un aynı anda kaç insanı yönettiğini kendi gözlerimle gördüm. Yanındaki geri zekalı, Kraliçe'yi az daha akıl hastanesine yolluyordu. Doruk bir ülkenin elektrik şebekesini birkaç dakika içinde çökertirken Ezra'nın bize gelen kurşunları sahiplerine postalaması iki saniye bile sürmez.

Oktay hakkında söylediklerim yüzünü biraz daha güldürmüştü:

- Biliyorum ama sende beni anla. Karşımızda koca bir dünya var. Bazıları tek başına bile yeterince kötüyken şimdi hepsi karşımızda birlik oldular. İkizler bizi sonsuza dek koruyamaz. Meydana çıkıp düğün yapıp dönecek miyiz? Hiç sanmıyorum. O bir kere olur ve Kraliçe o hakkını, Başkan'ı esir almak için kullandı. Şimdi ne sanıyor? Magazin dergilerine kapak olacağını ve insanların onun ihtişamına kapılıp her şeyi unutacağını mı?

Ona cevap vermek istemiyordum, zaten verdiğim cevaplarda umurunda değildi. İçinden homurdanıp duruyordu ve ben onu dinlemekten kendimi alıkoyamıyordum.

- Hepimizi tehlikeye attığının farkında değil, egoist kadın. Ben Kemal'i de anlamıyorum onda ne bulmuş? Sevilecek bir yanı yok ki...

- Ona Kemal mi diyorsun?

- Evet, kendisi böyle istedi.

- Meltem ismini de o takmıştı değil mi?

- Evet, Burak! Bendeki bir şeyler ona, Esen'i hatırlatıyormuş. Öyle dedi...

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçWhere stories live. Discover now