Bölüm 39- Oyuncu

664 67 49
                                    


Patlamadan sonra 33. gün, Hüma...

Kraliçe'nin çatı katının küçük balkonunda tek başıma duruyordum. Beyaz tüllerin ardımda uçuşması hoşuma gidiyordu doğrusu. Karşımda birçok büyük partiye ev sahipliği yapmış dev bir havuz vardı, onun sonsuz büyüklükte bir okyanus olduğunu hayal ettim. Hayatımda hiç okyanus görmemiştim aslında... Ben hayatımda hiç değişen de görmemiştim ama şu an onların liderlerine yaverlik yapıyordum. Zaman denilen bir bataklığın içinde çırpınıyordum son günlerde. Her dakika bir saat gibi geliyordu bana. Ağabeyim yanımda yoktu, Bukra benden uzaktaydı... Süreyya annem ne haldeydi tahmin bile edemiyordum, kederinden ölmeseydi bari kadıncağız... Rüzgar yüzüme çarpıyordu. Emir yanımda olsa, hasta olacaksın içeri geç diye beni çekiştirirdi. Onun bana sahip çıkmasını gerçekten çok özlemiştim. Kardeşimi ve dostlarımı görmek için can atıyor ama hangi bahane ile yanlarına gidebileceğimi bir türlü kestiremiyordum. Tam bu noktada Kemal yardımıma koşmuştu. Boncuklu gömlek ve işlemeli takım elbisemi getirdiği sırada biraz dertleşme imkanı bulmuştuk. Ona ailemi görmek istediğimi, bu konuda bana yardımcı olup olamayacağını sormuştum. Bana karşı en başından beri kibardı, beni hayal kırıklığına uğratmayacağına inanıyordum. "Elbette şekerparem, onları bugün görebilirsin. Ah tabii, ben Esenle konuştuktan sonra." Konuşurken parmaklarını yüzündeki büyük yarada gezdiriyordu. "Onlara güllü masada konuştuklarımızdan bahsetmenin bir yolunu bul bebeğim olur mu? Ama unutma o ev izleniyor. Onları tanıdığını hiçbir şekilde belli etme."

Anlattıklarını dinlerken bakışlarım, istemsizce, gözünün etrafında saran yaraya kaymıştı. Doktor'un yüzü gerçekten çok güzeldi ve bu yara bile onu çirkinleştirememişti. Aksine karizma katmıştı. Anlattığı onca şeyi hiç dinlememiş gibi işaret parmağımla yarasına hafifçe dokunmuş ve acıyıp acımadığını sormuştum. Filmlerde vampirlerin gözleri susadıkları zaman değişiverirdi ya işte Kemal'in gözleri de ona dokunduğum kısacık anda şeytani bir şekilde parlayıp normale dönmüştü. Soruma cevap vermemişti ama bana öğrenmek istediğim bambaşka bir şeyi söylemişti, ensesini kaşıyarak. " Meltem ismini ucuz bir espri olarak düşünebilirsin ama O'nun patlamadan önceki haline çok benziyorsun." Konuşmasını kesik kesik tamamlayabildi. "Hatta beni değiştirmeden önceki haline..."

Kemal'i Esen mi değiştirmişti? Değişen dünyası anlaşılmaz ilişkilerle ile doluydu. Doktor'un çaresiz aşk hayatı Burak'ınkine ne kadar çok benziyordu. İkisinin de gerçekten sevildiğini sanmıyordum. İkisinin de kendilerini sevecek kadınlara ihtiyaçları vardı. Ama onların freni boşalmış araba gibi giden aşk hayatlarını yola koymak benim sorumluluğum değildi. Aksine benim Kraliçe'nin gelinliği ile ilgilenmem gerekiyordu. Son provasında özellikle yeni asistanını yanında istemişti.

Balkonu kadar içerisi de güzel olan odaya döndüğümde karşımda gördüğüm manzara ile nefesim kesilmişti. Kraliçe karşımda adeta bir kuğu gibi süzülüyordu. Gelinliğin kuş tüylerinden yapılmış kabarık ihtişamlı bir eteği vardı. Kuyruğu çok uzun değildi ama etek o kadar çok kattan oluşuyordu ki gösterişli görünmesi için uzun bir kuyruğa ihtiyacı yoktu zaten. Üst bedenini varlığı fark edilmeyen incecik bir tül kaplamıştı. Özel bölgeleri, ağaç dallarını anımsatan gümüş işlemelerle kapatılmıştı ve bu haliyle hiçbir erkek ona karşı koyamazdı. Çok önemsemediğini iddia ettiği gelinliği tarihe altın harflerle kazınacaktı. Ona olan şaşkın bakışlarımı fark etmiş olacak ki:

- Beni böyle görünce aklından ilk ne geçti, Meltem?

- Kuğu gibi görünüyorsunuz, Kraliçem. Güçlü ama asil... Hatta masum...

Bu cevabım hoşuna gitmiş olacak ki uzun süre kahkaha ile güldü. Histerik halleri son bulduğunda bana dört gözle beklediğim o görevi verdi. Transtan çıkıp özüne dönmüştü sanki. Az önce gelinlikten konuşmamışız gibi hemen konuyu değiştirdi:

Metamorfoz Serisi-BaşlangıçWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu